ERKAN AYDOĞANOĞLU: İŞÇİNİN İRADESİ VE GÜCÜ (03. 03. 2016)

221

Sermaye, işçi ve emekçilerin birlik olmasının önüne geçmek, sınıf dayanışmasını engellemek için bütün araçlarını seferber etmeyi sürdürüyor. Yapılan ve yapılmakta olan yasal düzenlemelerle, fiili yasak ve baskılarıyla işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları katlanılamaz hale gelmiş durumda.
Fiziken ve zihnen hemen her fırsatta sömürülen işçiler, kaçınılmaz olarak egemen sistemin işleyişinde meydana gelen her türlü gelişmeyi, eğer ucu kendisine dokunmuyorsa, “olağan” olarak algılar. örneğin herhangi bir alanda yaşanan bir gelişme, işçilerin sınıfsal çıkarlarına taban tabana zıt olduğu durumlarda bile, kendisini bütün bunların “dışında” tutmayı, “Beni ilgilendirmez” diyerek, tabiri caiz ise “bulaşmamayı” tercih edebilir. Ancak özellikle son birkaç yıldır ülkede yaşanan gelişmeler, çok sayıda işçi tarafından içselleştirilen bu durumun köklü bir şekilde değişmeye başladığının işaretlerini vermeye başladı.
Asgari ücretin 1 Ocak 2016’dan itibaren aile geçim indirimi (AGİ) dahil net 1300 TL’ye çıkarılmasının ardından, çeşitli iş kollarından işçiler ülkenin farklı yerlerinde “ek zam” talebiyle hareketlenerek, somut bir talep etrafında kenetlenip yaygın ve etkili eylemler yapmaya başladılar. Asgari ücretteki sanal artışı gerekçe gösteren patronlar ise bir taraftan işçi ücretlerinde kesintiler yaparken, diğer taraftan kitlesel işçi kıyımları yapmaya başladı.
Ocak ayının başından itibaren, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza rağmen üretim ve kâr rekorları kırılan kimi sektörlerde, özellikle metal iş kolunda çalışan işçilerin “ek zam” talepleri ile yaptıkları eylemler, bazı işyerlerinde işçi çıkarmaya gerekçe haline getirilmiş durumda. Son olarak Bursa Renault fabrikasında aralarında işçi sözcülerinin de olduğu 10 işçi, “yemekhane eylemleri” gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı. İşten atılan arkadaşlarına sahip çıkan işçilerin eylemine polis saldırırken, bazı işçiler gözaltına alındı ve aynı gün gece yarısı 12 işçinin daha işine son verildi.
Renault işçilerinin polis engeline ve gözaltılara rağmen işten atılan arkadaşlarına sahip çıkarak yürüyüş yapması, günde 1300 otomobil üreten dünya devi bir markaya ait fabrikanın “teknik aksaklık” nedeniyle iki vardiya durması yaşananların basit bir işçi eylemi olmadığını, işçilerin öfkesinin işten atmalarla daha da arttığını gösteriyor.
Normal koşullarda patronların karşısında “zayıf” olarak görülen işçilerin kendi gücünün farkına vardığında, son olarak Renault işçilerinin yaptığı eylemlerde de görüldüğü gibi, işçilerin iradesi ve inisiyatifine dayanan bir direnişi kırmak ya da dağıtmak kolay değildir. Tarih, başından sonuna işçilerin iradesi ve denetiminde gerçekleşen kitlesel direnişlerin, ısrarlı ve kararlı tutumların, işçilerin gözünde çoğu zaman “yenilmez” gibi görülen patronların nasıl dize getirildiğine ilişkin örneklerle dolu.
İşçilerin kendilerini en güçlü hissettikleri dönemler, talepleri için patronlara karşı diğer işçilerle dayanışma içine girdikleri, hakları ve çıkarları için birlikte, omuz omuza direndikleri dönemlerdir. Bu anlamda direnişe geçen işçilerle dayanışmak, tek başına direnişteki işçilere destek ya da dayanışma mesajı yollamayı değil, bir fabrikada başlayan direnişi yaygınlaştırmayı ve dayanışmayı birleşik mücadele içinde büyütmeyi hedefliyorsa anlamlıdır. Sınıfın dayanışmasını etkili ve güçlü hale getiren, onun ancak ve ancak mücadele içinde, pratik adımlar atılarak gelişmesidir.

Bugünün Türkiyesi’nde toplam iş gücünün üçte ikisini oluşturan ücretli emekçiler, hangi iş kolunda, hangi statüde, hangi koşullarda çalışıyor olurlarsa olsunlar, tıpkı Renault işçileri gibi benzer sorunların, benzer saldırıların hedefindeler. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal koşullar dikkate alındığında, benzer saldırıların hedefinde olanların aklını başına alıp harekete geçmemesi durumunda, yarın sıra kendilerine geldiğinde çok geç olacağını bugünden görmeleri gerekiyor.
03. 03. 2016 – EVRENSEL