GÖKÇER TAHİNCİOĞLU: SON CEMRE (28. 02. 2016)

203

. . . Daha 18 aylıkken “olaylara karışmıştı” bir balkonda. Maskeli gruplarla güvenlik güçleri çatışırken, balkona yürümüş yürümeyi yeni öğrenen Mehmet Uytun bebek.
Annesi koşup kucağında içeri sokarken kafasına gelmiş gaz fişeği.
Daha ayağa kalkmayı, daha bir yere tutunup büyükçe ağzını açarak şımarmayı, daha adım atmayı yaşamak sayarken bilinci kapanmış.
Daha bahar nedir anlamadan, kar nedir görmeden, güneşte öyle büyük büyük kavrulmadan ölüvermiş 10 gün sonra Mehmet bebek. . .
Soğuk havaların sesi kısıldı şimdi.
Biraz daha öksürecekse de duyulmayacak öyle estiği gibi.
Havayı kucakladı önce cemre, şimdi suyu.
Toprağa düştü mü sonra, bahardır.
* * *
Mehmet bebeğin kararı yayımlanmış Resmi

‘de balkonların tehlikesi bugüne has değil ya.
Annesi koşup kucağında içeri sokarken kafasına gelmiş gaz fişeği.
Daha ayağa kalkmayı, daha bir yere tutunup büyükçe ağzını açarak şımarmayı, daha adım atmayı yaşamak sayarken bilinci kapanmış.
Daha bahar nedir anlamadan, kar nedir görmeden, güneşte öyle büyük büyük kavrulmadan ölüvermiş 10 gün sonra Mehmet bebek.
“Sağ temporal bölgeye künt cisim darbesi” yazmışlar raporuna.
“Duvara ateş etmiştik” diye yazılmış tutanağa.
Adli Tıp, balkona düşen gaz fişeğini bütün aile görmesine ve teslim etmesine rağmen emin olmamayı sever böyle durumlarda.
“çocuğun düşerek kafasını sert ve uygun bir zemine çarpması sonucu mu yoksa künt bir cismin direkt havalesi ya da gaz bombasının isabeti sonucu mu meydana geldiğinin ayrımının yapılamadığını” belirtmiş çok mühim raporda.
Raporlar esastır böyle durumlarda, MKE

Mahkemesi’ne gelmiş aile.
Resmi Gazete’de yayımlanan karar o başvurunun.
“AYM’den örnek karar” diye geçiyor gazetelerde.
Olayda bomba atar silahın evin bulunduğu yöne doğru ateşlendiğinin, Mehmet bebeğin aynı sırada yaralandığının sabit olduğu anlatılıyor kararda.
Ama “bilinemez” diyor, gaz fişeğinden mi öldü Mehmet bebek, belki de ölüvermiştir eve atılan bir taşla.
Göstericilerin de orada olduğu biliniyor ya.
Sorumlunun kimin olduğu bilinmediğinden “öldürmeme yükümlülüğünün ihlalinden” de söz edilemeyeceğini söylüyor karar.
Ancak Anayasa Mahkemesi, bütün bunları aydınlatacak bir soruşturmanın yapılmamış olmasını ihlal saymakta.
15 bin TL tazminat ödenmesine de hükmediyor kararında.
Buralar böyledir, herkesin gördüğü, bildiği, anladığı, yok saydığı olaylar, hukuki kavramlarının içinden geçiriliverir.
Ancak Mehmet bebek öldü.
18 aylıktı, yürümeyi yeni öğrenmişti.
ölüm, tüm bunlarla uyuşmayacak ve izi silinemeyecek kadar nettir.
* * *
Mevsimler gelirlerken senin ne yaşadığınla ilgilenmez.
Asık yüzlere, kırılmış umutlara, karanlık depresyonlara rağmen, senin için alabildiğine kış olsa da gürül gürül bir bahar yaklaşmakta.
İkinci cemre de düştü. Su da karıştı korla. Toprak özlemde şimdi.
Aynı sırada, yani cemre sarılmaya hazırlanırken tam suyla, Meclis’te bütçe görüşmeleri sürüyordu.
17 Şubat’ta yapılan bombalı saldırı canhıraş konuşuluyordu.
O esnada 4-5 yaşında bombalarla tanışan Buse bebek, hastanede yürümeye, görmeye, eskisi gibi olmaya çalışıyordu, eskisi neyse.
ölenlerin evlerinde kapılar sessizliğe kapanmıştı.
10 Ekim katliamındaki kapıların üzerine açılmaz bir mühür vurulduğu gibi bütünüyle.
* * *
O esnada bir kadın bir hastanede son nefesini veriyordu.
İsmi bilinmez belki ama bazıları iyi bilir, yazılıdır tutanaklarda zira.
Yaşama çok erken veda eden Sultan Seçik’in, Yıldırım Türker’e birkaç yıl önce yazdığı mektup tanıma şansını bulanlarca yeniden anımsanıyordu.
İşkenceden tanıdığı polisin terfi etmesini, şimdi hiç anımsanmayan bir sürü, bir sürü olayla ilgili hafızasından çıkmayanları yazmıştı.
“Unutmamak” geçiyordu her cümlesinde:
“‘Hangi tecavüzcü ben tecavüz ettim’ der. ‘Hangi işkenceci ben işkence yaptım der’ ki o desin. İşkence de tecavüz de insanlık suçu. Zaman aşımının geçersiz olduğu insanlık suçları bunlar. Bu son söz sana. Ne sen beni unutursun ne de ben seni. Ne ben unuturum yaşadıklarımı ne de sen ellerinden kayan hayatların son nefesini. Gece yastığa başını koyduğunda sen de yalnızsın herkes gibi. İkimiz de biliyoruz içten içe kurtların beynini kemirdiğini. . . “
* * *
Son cemre kaldı, sonra bahar.
Gelmekte gürül gürül, senin için kış olsa da.
Gerçekten de içten içe kurtlar kemiriyordur bazı beyinleri belki.
28. 02. 2016 – MİLLİYET