NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: DOĞAMA, İŞİME, CEBİME DOKUNMA! (20. 02. 2016)

198

‘Hukukun üstünlüğü’ konusunda Nirvana’ya erdiğimiz şu günlerden tabiat ana da payına düşeni alıyor. Kapitalist tahribat, emek gücü piyasalarının sınırlarını aşalı çok oldu. Ancak ulaştığımız aşamada burjuvaziye artık kendi hukuku da dar geliyor.
Sömürü sınırlarının insanın emek gücünü aşıp tüm yaşam alanını ve insanlığın ortak varlıklarını hedefe koyacak kadar genişletilmesinin, dahası bu nesille yetinmeyip gelecek kuşakların haklarına da bugünden göz dikmesinin son örneği Artvin. Cerattepe’deki ormanlık alan maden faaliyetlerine açılıyor.
Sermayenin Cerattepe’ye göz dikmesi de, Artvin halkının buna karşı sürdürdüğü kararlı direniş de yeni değil aslında. Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişi var. Bölgenin doğal zenginliği “yerli ve milli” sermaye gruplarının yanı sıra yabancıların da iştahını kabartmış. Ancak Artvin halkının kararlı mücadelesiyle bugüne kadar korunabilmiş.
Kaldı ki; bölgenin madencilik faaliyetine uygun olmadığı ve bunun yapılması halinde bölge halkı bakımından yaşam alanı olma özelliğini kaybedeceği birçok resmi kurum ve bilirkişi raporuyla tespit edilmiş.
örneğin Artvin Valiliği çevre Kurulunun Resmi Gazete’de de yayımlanan 1995/4 sayılı kararında; açık işletme yoluyla orman varlığının yok edilmesi sonucu oluşacak erozyona bağlı olarak başta il merkezi olmak üzere tüm bölgeyi etkileyecek olan sel ve heyelan tehdidine açıkça yer veriliyor. Yine aynı kararda içme suyunun kirlenmesi riski vurgulanırken, turizme yönelik olumsuz etkilere de dikkat çekiliyor.
Benzer şekilde MTA Genel Müdürlüğünün 98- 21 E No’lu proje çalışmasında da madenin işletilmesi halinde oluşacak patlamaların heyelan riskini tetikleyeceği belirtiliyor.
TMMOB, hazırladığı Cerattepe Raporu’nda (2014); maden işletmesinin yer altı üretim yöntemiyle bile 50 bin 300 adet ağaca mal olacağını belirtirken, daha sonra açık işletme için proje sunulmuş olduğunu hatırlatarak bu yöntemle üretimin yüz binlerce ağaç kıyımına yol açacağını söylüyor. Görevlendirdiği uzmanlar tarafından hazırlanan raporda ise orman alanlarının sağladığı “sayılamaz /ölçülemez” hizmetlere atıf yapılarak, hiçbir kısa süreli ekonomik faaliyet uğruna gözden çıkartılmaması gerektiği belirtiliyor.
Kafkas üniversitesi Artvin Orman Fakültesi Akademik Genel Kurulu da; oy birliği ile savunduğu benzer düşünceleri “fakülte görüşü” olarak ortaya koyarken, 2006 yılında hazırladığı raporda Cerattepe’de madencilik faaliyetinin durdurulmasının kamu yararına olduğunu belirtiyor.
Nitekim çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2013 yılında maden için verdiği çED olumlu raporu da Rize İdare Mahkemesi tarafından iptal ediliyor.
Ancak bunca resmi rapor ve bilimsel görüşe rağmen, mahkeme kararı da uygulanmayarak, 2015 yılında yeni bir çED olumlu raporu hazırlanarak madencilik faaliyetine yol veriliyor. Ne özel sektörün işlettiği madenlerde yaşanan iş cinayetleri dikkate alınıyor, ne de Hopa’nın henüz çok taze olan acısı.
Neden mi? çünkü özel sermaye ancak böyle büyüyor.
İhaleyi alan şirket, maden alanını Eti Bakır AŞ’ye (Cengiz İnşaat) devrediyor. Ve şirket yetkilileri, 7 ilden gelen takviye güvenlik güçlerinin yardımıyla halk direnişini aşarak ağaç kıyımına başlıyor.
Cengiz İnşaat; tahrip gücü, kâr hırsı ve hukuk tanımazlığı bakımından herhangi bir sermaye grubundan farklı değil. Sınıfsal çıkarlarının gereğini yapıyor. Onu kamuoyu nezdinde ‘özel’ kılan ise Türkiye burjuvazisinin tartışmasız en nezih(!) ve en açık sözlü(!) unsuru olması. “millet” ile ilgili veciz planları hepimizin malumu!
öte yandan devlet otoritesi de sınıfsal kimliğinin gereğini yapıyor. Sermayenin çıkarları için doğrudan güvenlik güçlerini seferber ederken, reklamını ise devletin resmi haber ajansına yaptırıyor.
Bu durumda Artvin halkının yaşam alanını korumak için gösterdiği bu haklı direnişin gerisindeki derin sınıfsal çelişkiyi de göz ardı etmemek ve mücadeleyi bu bütünlük içinde sürdürmek gerekiyor.
Tıpkı çevre hakkını emek mücadelesinden ayrı görmeyen ve “Doğama, işçime, cebime dokunma!” diyerek direnen Enerji-Sen üyesi işçiler gibi.
20. 02. 2016 – EVRENSEL