NİLGÜN CERRAHOĞLU: ARTIK ORTADOĞUYUZ (20. 02. 2016)

209

qGalatasaray Lazio maçı başlarken stadyumda hissettiğim tuhaf “yabancılaşma” duygusu beni ekrana çekti. Maç meraklısı değilim. Eşim seyrederken gözüm ilişti. . . Tribünler, GS taraftarlarının dev pankartlarla “7’den 70’e tek bilek, tek yürek” yazısıyla öne çıkardığı “birlik”, “beraberlik” havasına çarpıcı tezat oluşturacak şekilde tenhaydı.

Yerli izleyiciler belli ki ülkenin ateş çemberinden geçtiği bir dönemde maçı evlerinden izlemeyi yeğlemişti. Lazio’dan İstanbul’a gelen İtalyan taraftar sayısı da hepi topu 300’ü geçmiyordu.

Ankara patlamasında ölenler için maç öncesinde yapılan saygı duruşunda gök gürültüsü gibi yükselen tekbir seslerinin, rakip takım oyuncularında yarattığı “Ne oluyor?” tedirginliği açık biçimde yüzlere yansıyordu. Avrupalı futbolcuların kendilerini bir UEFA liginin “alışıldık” ortamında değil de “bilinmeyene açık” yabancı bölgede hissettikleri açıktı.
Son dönemdeki büyük terör saldırıları ardından oynanan her uluslararası maçta ortaya çıkan tipik bir manzara bu: agresif tonlamayla atılan “Allahüekber” nidalarını, “Tanrım biz nereye düştük? Neredeyiz?” şaşkınlığıyla izleyen yabancı takım futbolcuları…
Irak Suriye gibi

Türkiye’nin hızla “Ortadoğulaşması”, sadece stadyumlardaki hissedilen bu “yabancılaşma havasıyla” sınırlı değil.

Uluslararası medyada Türkiye haberleri ve bu haberlerin işleniş tarzına baktığımızda da ne kertede “Ortadoğu”ya savrulduğumuzu, nasıl bir “yeni algıya” oturduğumuzu görüyoruz.
Ankara’nın kalbinde 28 kişinin yaşamına mal olan korkunç patlama örneğin uluslararası yayın organlarında, daha önceki büyük terör olaylarına nazaran sınırlı yer tuttu.

“Eski Türkiye” koşullarında çok vahim ve yankı yaratan bir olay olarak görülecek saldırıyı, pek çok uluslararası medya organı “ilk haber” kategorisinde görmedi. Yabancı basının internet sitelerinde yer yer haberi “aramak” gerekti…

Bunun sebebi Türkiye kapsamında bu saldırıların artık “kanıksanması”.

Ankara’da dört ayda bu ikinci saldırı. Yedi ayda Türkiye’de peş peşe beş büyük terör faciası yaşanmış. Her seferinde onlarca can gitmiş. Konu sadece birkaç gün konuşulmuş ve hızla kapanmış. Hal böyle olunca dış dünya da meseleyi “bir patlama daha oldu!” otomatiğine bağladı. “Türkiye’de patlama/kamikaze/bomba!” dendiğinde kimse artık şaşırmıyor.

Tıpkı Suriye’de, Irak’ta, Beyrut’ta patlayan bombalara şaşan olmadığı gibi; Türkiye’nin terör olayları da “haber değeri” açısından bundan böyle sınırlı yer tutuyor.
Bundan âlâ “Ortadoğulaşma” alameti olabilir mi?
Yeni coğrafyanın yalnızlığı

Sade terör saldırıları da değil, kısıtlanan basın özgürlükleri ve yargılanan, hapse atılan gazeteciler de Batı medyasında uzun boylu artık haber değeri bulmuyor.

Son yazımda da bahsettim. İtalya’nın eski başbakanı ve medya patronu
Berlusconiailesinin gazetelerinden “Il Foglio” da “Cumhuriyet” için çıkan son yazıda örneğin tam da bu söyleniyor, “Hapiste bulunan ve yargılanan Türk gazetecileri Batı’da artık haber olmuyor” deniyor; “basın özgürlükleri adına Türkiye’de korunacak bir şeyin kalmadığından” dem vuruluyordu.
Terör saldırıları giderek daralan özgürlükleri büsbütün kısıtlıyor ve Ortadoğulaşmayı son perdeye vardırıyor.

Her saldırı ardından çarşaf çarşaf gelen yayın yasakları; Ortadoğu’nun tipik “muhaberat devletlerindeki” gibi ağız açmayı olanaksızlaşıyor.

Ankara’yı eleştirmeye cüret eden TV’ler gayet olağan bir prosedürmüş gibi, Türksat’tan atılmakla tehdit ediliyor.

Bu devasa savrulmaya her seferinde uluslararası planda daha kökleşen bir “yalnızlaşma” eşlik ediyor.

ABD, Rusya, İran, Suriye ve AB’nin belli başlı ülkeleri; herkes düşman. Tek bir dost var: O da Suudi Arabistan!

Erdoğan‘ın “başkan baba”lığı ile taçlandırılacak “Yeni Türkiye” saplantısıyla girilen bu çıkmazdan artık geri dönüş korkarım çok zor.
20. 02. 2016 – CUMHURİYET