ERK ACARER: DEVLET İTİNAYLA GERİLLA YETİŞTİRİYOR! (25. 01. 2016)

225

Ambulansla ilgili bir kamu spotu var. Sık sık Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu imzasıyla telefona mesaj geliyor: “Acil durumlarda saniyelerin önemli olduğunu unutmayın. Ambulansın içinde siz de olabilirsiniz. Yaşama yol verin. “Tuhaf, acımasız bir zıtlık! Alay eder, insanı aşağılar gibi… Saniyeler önemliyken saatler değersiz. Doğuda bombayla, topla, kurşunla yaralanıp 72 saat ambulans bekledikten sonra ölen çok.

• • •

Uzaktan davulun sesi hoş, konuşması kolay…
Oysa Cizre’de, Sur’da trajik insan manzaraları var. Diyarbakır’da gördüklerimiz, gözlemlediklerimiz gerçekten acı. Polis barikatıyla kapanmış Sur girişine yakın bir simitçi geçiyor. Mahcup sanki. Gençten birinin sözleri ‘o mahcubiyeti’ anlamlı hale getiriyor: “Bizim simit alacak paramız yok ki! Türkiye’de karne günü; Diyarbakır’da karnesiyle koşan çocuk görmüyoruz. çaresizliği, çaresizlikle karşılıyoruz. Suskunluk büyüdükçe devletin ‘resmi yayın organları’ daha çok ses çıkarıyor.
Yaşlı bir adam ağlıyor, dokunaklı… “İki aydır aynı kıyafetler üstümüzde” diyor. “Yahu biz ne yapacağız siz söyleyin? Ekmek yok, para yok, elektrik yok, su bile yok!”
Devlet, ablukaya alıp altyapı tesisatını bombaladığı yerlerdeki insanlara alay eder gibi aylık 300 TL para veriyor. Etrafımızı çeviren biri, “Biz onlara verelim bu parayı Allah aşkına gitsinler” diye bağırıyor.

• • •

İnsan kendi yurdunda sürgün olur mu? Cizre’de, Diyarbakır’da yaşayanlar kendi doğdukları coğrafyaya mülteci. Cizre’nin, Diyarbakır’ın, Cizreli, Diyarbakırlı mültecileri…
Ablukanın sürdüğü yerlerde şehirler boşalmıyor. Buralarda yaşamaya çalışanlar, yine kendi topraklarında yer değiştiriyor. Diyarbakır’da bulunduğumuz süre içinde tek tük denkler, eşyalar yüklenmiş kamyonlar görüyoruz. İnsanlar genellikle, her şeye rağmen kalmayı tercih ediyorlar. Bunun belli başlı nedenleri var elbette. çatışmalı dönemle birlikte başka kentlerde Kürtlere saldırıların yoğunlaşması belirgin neden. “Nereye gidersen git korku peşinden geliyor” diyor biri. Velhasıl büyük bir sıkışlık hissi!

• • •

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) raporu, bölgede yaşananları istatistik olarak veriyor. önemli. 16 Ağustos- 21 Ocak 2016 tarihleri arasında sokağa çıkma yasaklarında, yani son beş ayda 39’u çocuk, 29’u kadın toplam 198 sivilin öldüğü belirtiliyor.
ölüm bile kabul edilir de… Diyarbakır Belediye Binası’nın avlusuna asılmış küçük bir karton üstündeki yazı; ağır…
“İnsan ölüsünü gömen tek canlıdır!”
Annesinin, kardeşinin, abisinin, evladının cenazesine yaklaşamayan ancak köpekler yüzünü parçalamasın, iç organlarını çıkarmasın, kurda kuşa yem olup bütünlüğü bozulmasın diye ilerde uykusuz, aç yorgun nöbet bekleyen insanların yaratıldığı coğrafya.
Medeniyetin her yerden bin sene önce gelip ambulansların gelmediği gelse de kurşun yüzünden yaralıları alamadığı kadim topraklar!
Batıda yaşayan bir gencin yazdığı, sert cümleler ‘gelecek’ günlerin ne getireceğini sorgulayabilmek açısından önemli…
“Ulan benim annemi vurup öyle bir hafta cenazesini yerde bırakacaklar. Dağa çıkmak mı! Ben o dağı devletin münasip yerine sokarım!”
Kimse kızmasın, acı olan şu; AKP iktidarı, devlet itinayla gerilla yetiştiriyor!

• • •

Bölgede görev yapan Kürt meslektaşımız acı acı gülümseyerek anlatıyor, tespitlerini sıralıyor:
“Kardeşim ne yapalım? Devlet bizi dövüyor, öldürüyor sonra da ‘Oturun oturduğunuz yerde hiçbir yere ayrılmayın’ diyor. Devlet ayyaş koca, psikopat koca olmuş. Biz nasıl bir çözüm bulalım?”
Aslına bakarsanız, devlet eliyle büyük bir ayrışma yaşanıyor. Bölgedeki hastaneler, okullar bile ayrılmış. Polis, asker çocukları başka okullara, bölge çocukları başka okullara gidiyor. Bölge insanının yaralılarıyla, güvenlik güçlerinin yaralıları ayrı hastanelere sevk ediliyor.

• • •

Şu anda her şey dursa, ortalık güllük gülistanlık olsa yaraları sarmak, önyargıları kırmak, Cizreliye İstanbul’da, İzmirliye Diyarbakır’da ağız tadıyla çay içirebilmek yıllar alacak… Ancak şak şakçı, ırkçı, ‘kulak dolgunu’ cühela ‘bölgede terörist avı var’ diye bayram yapıyor. Oysa bilen, duyan, gören anlayan kayıp yıllar, kayıp hayatlar, kayıp çocuklar endişesi yaşıyor.

• • •

Endişemiz büyük…
öldü,
yaşamını yitirdi,
geberdi,
şehit oldu,
şehit namirin…
Dilin ayrışması mı? ölümün bile çok farklı şekillerde adlandırıldığı ülkede parçalanan bizim hayatlarımız. Biz bölge üzerinden bu parçalanmayı görüyoruz, endişemiz bu yüzden!
25. 01. 2016 – BİRGÜN