NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: KIDEM TAZMİNATI HAKKI (23. 01. 2016)

188

Esneklik stratejisinin en önemli ayaklarından biri olan kıdem tazminatı değişikliği yine gündemde.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırmaya dönük her düzenlemede olduğu gibi, burada da sınıfın farklı katmanlarını birbirine düşürme hesabı yapılıyor. Farklı güvence koşullarına sahip işçileri karşı karşıya getirmekten medet umuluyor.
Eski işçilerin kazanılmış haklarının korunacağı vurgusuyla ‘kazanılmış hak’ olgusu kişiselleştirilip, sınıfsal niteliği deforme ediliyor.
“Mevcut durumda kıdem tazminatından çok az işçi yararlanıyor” teranesiyle de düzenlemenin gerçek amacı gizleniyor.
AKP Hükümeti çok uzun zamandır gündemde tuttuğu bu değişikliği “işçilerin çıkarları” gerekçesiyle savunmaya çalışsa da; TİSK, TOBB ve TüSİAD’ın esneklik konusunda hazırladıkları ortak görüş ve öneriler bu değişikliğin aslında ne için yapıldığını açıkça gösteriyor. Patron örgütleri tarafından kaleme alınan ortak metnin sonuç kısmında şu ifadeler var:
“İşçi alma ve çıkarma maliyetlerinin ve bürokratik işlemlerinin fazlalığı da işverenleri zora sokmakta, esnek çalışma şekillerinin uygulanmasını engellemektedir. Bu itibarla en kısa sürede kıdem tazminatı konusunun gündeme getirilerek, işletmeler üzerindeki yükün hafifletilmesi gerekmektedir. “
Dolayısıyla “İşçiler için ödeme güvencesi” sloganı arkasına gizlenmiş gerçek neden; patronun işten çıkarma maliyetinin azaltılması. Bu da, kıdem tazminatı tarafından sağlanan fiili iş güvencesinin ortadan kaldırılması demek. Yani, iddia edilenin aksine, ödemenin güvence altına alınması kadar paranın kimin cebinden çıkacağı da çok önemli.

Hükümetin hak kaybı tartışmalarını ‘tazminat miktarı’ ve ‘ödeme güvencesi’ argümanlarıyla sınırlandırma çabasının başlıca nedeni de bu zaten: İş güvencesi konusunu tartışmanın dışında bırakabilmek.

Aynı yaklaşımın Türk-İş yönetimi tarafından da benimsenmiş olması ise son derece düşündürücü.
Kıdem tazminatında yapılacak herhangi bir değişikliğin genel grev sebebi sayılacağı yönündeki kongre kararına karşın, Başkan Ergün Atalay’ın basına yansıyan son açıklamaları; tazminat miktarının 30 günün altına düşmemesi halinde oturup konuşacakları yolunda. Buna göre meselenin iş güvencesi boyutundan Türk-İş yönetimi de vazgeçmiş görünüyor.
“Sendikalar ödeme güvencesi kazanmakla fiili iş güvencesini kaybetmek arasında seçim yapmak zorunda mı” sorusunun yanıtı ise elbette hayır.
örneğin ILO’nun 173 sayılı Sözleşmesine göre (İşverenin ödeme Güçlüğü Halinde İşçi Alacaklarının Korunmasına İlişkin Sözleşme), kıdem tazminatı korunması gereken işçi alacakları arasında. Bu çerçevede ya devlet alacakları da dahil tüm alacaklardan, öncelikli sıraya alınması ya da işverenin ödeme güçlüğü nedeniyle yapamaması halinde, bir garanti kurumunca üstlenilmesi düzenlenmiş.

Dolayısıyla devletin, patronun kıdem tazminatı yükümlülüğünü yerine getirmesi için gerekli önlemleri alması ve ödeme güçlüğü durumu için de ILO 173’ü onaylaması halinde kıdem tazminatı uygulaması işçiler açısından herhangi bir hak kaybına yol açmaksızın sürdürülebilecektir.
Buna karşılık yapılan düzenleme ise patronlara yükümlülüklerini hatırlatmak yerine onları bu yükümlülükten muaf tutma çabasıdır.
23. 01. 2016 – EVRENSEL