MUSTAFA K. ERDEMOL: BANYO (16. 01. 2016)

224

Savunduğu düşünceler açısından bakarsak hiç de garip yanı yok Sedat Peker’in tehdidinin. Mecazi anlamda kullanmış da olsa pekâlâ kanla banyo yapabilir. Bir Türkçü olarak, Kan’a kutsallık atfeden ataları gibi davranmasından şaşılacak bir şey yok.
Kanı kupalarla içen o ataları kan banyosu da yapar mıydı emin değilim ama onlar genellikle saygın kişilerin kanlarına saygılı davranırlardı. Peker çok kızdığı, dolayısıyla saygın da olmayan kişilerin, yani şu barış isteyen akademisyenlerin kanlarıyla banyo yapmayı tasarlayarak biraz ters düşüyor atalarına ama olacak artık o kadar.

Pekergiller Moğolları da Türk saydıklarından örneği onlardan vermekte sakınca yok. Doğduğunda sağ elinde pıhtılaşmış kan olduğu söylenen Timuçin (Cengiz Han) ile can arkadaşı (sonradan büyük düşmanı) Camoka hafifçe kestikleri parmaklarındaki kanı bir kaba akıtıp içerek kan kardeşi olmuşlardır birbiriyle. “Söz vermek” anlamındaki şu meşhur “ant içmek”teki “içmek” sözcüğü buradan gelme. Yani bu meret içilebiliyorsa, onunla yıkanılabilir de. Peker pek de yetişme tarzına, ideolojik tutumuna ters düşüyor sayılmaz yani. Arkasında koskoca bir “kültür” var ne de olsa.

Vampir edebiyatına meraklı olanların iyi bildiği bir sözcüktür Sanguinarian. Tıpta karşımıza çıkıyor çoğunlukla ama vampir literatüründe de kullanılır. Latince bir sözcüktür. “Kana susamış” anlamına geliyor ki, Peker gibi zaman zaman kanla da yıkanır Sanguinarian bir vampir. Peker’in hem “atalarından” hem de Sanguinarian vampirden özellikler taşımış olması gerçekten ilginç.

öfkenin, sevginin, bağlılığın ölçüsü olarak zaman zaman kanın kullanıldığına tanık olduk. Saddam Hüseyin’in kendi kanıyla Kuran yazdırmış oluşu, bu zata ilişkin onca yalan haber arasında doğrulanmış birkaç bilgiden biriydi gerçekten de. Araplar, Türk ya da Moğollar kadar kana kutsallık atfetmezler oysa. Saddam aslında kendi kanını soylu/kutsal saydığı için bu haltı yemişti. İnandığı Kuran’ı şereflendirdiğini düşünmüştü muhtemelen.
Herhangi bir metni kanla yazmak da insanların kanlarıyla banyo yapmayı tasarlamak da hastalıklı tutumlar elbette. İnsan ne kadar kızarsa kızsın, kanla banyo yapmayı tasarlayabilir mi? Peker’in yapacağı yok elbette (çünkü sıkar biraz) ama mecazdaki dehşet son derece ürkütücü. Kızdığı insanları eline geçirirse yapabileceklerinin ne olduğu konusunda bir örnek sunuyor bize Reis. O kadar gözü dönmüş ki, mecazda bile, pek tabii temiz de bulmadığı düşmanlarının kanıyla yıkanmayı kabul edebiliyor.

Peker, kan kültürüyle büyümüş biri. Dede Korkut kitabında da Köroğlu destanında da düşmanlarına “kanını içeceğim” diyen masal kahramanlarını okudu elbette. Türk saydığı Timuçin’in kan içmiş olmasını, Moğolların kol damarlarından veya parmak ucundan akan kandan birazını özellikle kafatasından yapılmış bir kupada toplayıp bunu da mayalanmış süte karıştırıp içtiklerini okuyarak büyüdü bu adam. Bu, “kan”a ilişkin her türlü edimi nasıl kanıksadığını anlamamıza yarar belki de.

Dediğim gibi bu elbette bir mecaz. Ama sürekli kanayan bir coğrafyada bu çok yaralayıcı bir vurgu. Reisin benzetmesi günümüz atmosferine pek uygun. Bir dolu gerekçeyle kan dökülen ülkemizde bununla yetinmeyip kanı bir haz nesnesine dönüştüren bir figür olarak ortalık yerde duruyor bu zat. “Oluk oluk kan akıtıp, kanlarınızla banyo yapacağım” dediğinde ona banyo sonrası havlu uzatacaklardan cesaret aldığı da çok belli.

Burnu sadece kan kokusu aldığı için nasıl bir pislik içinde yaşadığının farkında olmayan birçok insan var memlekette. O pislikten temizlenmeyi mutlaka öğrenecekler.
Banyonun suyla yapıldığını bilmekle başlayacak her şey.
16. 01. 2016 – BİRGÜN