Milenyumun ilk on beş yılı geçiverdi. “Aman bitsin gitsin. . . ” diyerek gönderdik 2015’i.
Bir önceki yıl da aynısını yapmıştık.
İçten içe duyduğumuz
‘gelen gideni aratır’
korkumuzu bastırıp, umutlu olmaya çalıştık, barış diledik.
Mutlu yıllar Türkiye.
Yüzüncü yıl korkusu da bitmiş oldu.
Bak, korktuğun kadar birşey olmadı, kolay atlattın sayılır, soykırım utancıyla 100. yılında da yüzleşmedin.
Kurnaz manevralar yapıp düşmanlarına fırsat vermedin.
üstüne oturup, ‘sözde’ saydın geçmişin istemediğin sayfalarını.
Hiç biriyle yüzleşmeye yeltenmedin bile.
Ama bir türlü iki yakan bir araya gelemedi.
Aradığın ‘huzur ve güven’ ortamını bulamadın.
Lanetli sanki bu topraklar.
Yüz yıl öncesinde Anadolu topraklarından yükselen ‘ah’lar, yeni ‘ah’lara karıştı, Suruç’ta, Diyarbakır’da, Ankara’da. . .
Ah’lar Ağacı’na döndük.
Silkelendikçe yeni ah’lar döküldü dallarından. (*)
Mutlu yıllar Türkiye.
Barışmak diye bir değer yok geçmişinde.
Hiç barışmamışsın, ne kendinle ne başkalarıyla.
Kendi halkınla kavgalısın.
Komşularınla kavgalısın, sürekli elin belinde dolaşıyorsun.
çünkü düşmansız yapamıyorsun, sürekli düşman yaratıyorsun.
Herkes potansiyel düşman sana.
İçten, dıştan her taraftan kuşatılmış durumdasın.
üstelik her geçen gün çoğalıyorlar.
Şimdi de yepyeni düşmanların var.
Onları bitirince ne yapıp edip yenisini yaratacaksın.
Karanlık yüzüne çökmüş adeta.
Kara gülmezsin.
Yüzün gülmüyor hiç.
Rahat yüzü nedir göremedin bir türlü, bu gidişle göreceğin de yok.
Mutlu yıllar Türkiye.
Hitler özentisi başkan adayınla 2023 hedeflerine koşuyorsun.
Gıkını çıkaranı kendisine hakaretten hapse tıkıyor.
Askeri, polisi, hukuk sistemi iki dudağının arasında, anayasa filan dinlemiyor.
Tek lider, tek millet, tek vatan, tek dil, tek tek, tek doğruya gidiyorsun.
Gerçeği yazan gazeteciler yeni yıla hapiste girdiler.
Bazıları ise akrebin üstünde gezerek ‘Sur’dan bildirdi’.
Ne müthiş cihazlarmış onlar.
Beyaz ekranlardan, sarayın filtresinden görüyoruz dünyayı.
Nasıl, güzel görünüyor değil mi?
Mutlu yıllar Türkiye.
ülkenin bir bölümünde savaş var.
Hayatlar, acılar, sevinçler bölünmüş durumda.
İnsanlar bodrumlara tıkılmış korku içinde bekliyorlar.
Sokağa çıkılamıyor.
Beyaz bayraklarla bile yaralılara ulaşılamıyor.
Cesetler günlerce sokakta kalıyor.
Okullar kapalı, yüzbinlerce çocuk bırakın okumayı, can derdinde.
çocuklar öldürülüyor.
89 günlük bir bebek gözünden vuruldu.
Son altı ayda elliye yakın çocuk öldürüldü.
Sokaklar tanklarla bombalanıyor.
Evler yıkılıyor.
Mutlu yıllar Türkiye.
Terörle mücadele kararlılıkla sürecek.
Bir kaç gün önce Roboski katliamının dördüncü yılıydı.
34 çocuk F16’larla göz göre göre bombalanıp katledildi.
Bu güne kadar bir kişiden bile hesap sorulmadı.
Bir kişi ‘sözde’ bile olsa görevden alınmadı.
Bu kadar olsun değer verilmedi 34 Kürt çocuğuna.
Bunca ölü, bunca ah, rahat bırakır mı seni?
Mutlu yıllar Türkiye.
Kapitalizmle talan ediyorsun, emeği, doğayı.
Paraya dönüştürebileceğin herşeyi alıp satıyorsun.
Beton döküp bina dikmeyi uygarlık sanıyorsun.
Şimdi ODTü’yü hedef yaptın.
Toprağını, yeşilini, değerlerini. . .
Farklı olana tahammülün yok.
Geçmişinde övündüğün çok kültürlü yaşamı kuruttun.
Şimdi, noel kutlaması bile öfkelendiriyor seni.
Mutlu yıllar Türkiye.
2015 iyi geçmedi kendi adıma.
Katliamlar, ölümler yılı oldu.
Saraydaki sultanın başkan olamamasının bedelini çok ağır ödedik.
ödemeye devam ediyoruz.
Mutlu yıllar Türkiye.
Kendini nasıl hissediyorsun?
İyi misin?
(*)
“. . . Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah. . . dedim sonra
Ah!
“Didem Madak’ın Ah’lar Ağacı şiirinden03. 01. 2016 – T24