NİLAY ETİLER:HAYDİ KÜREKLE (29. 12. 2015)

188

Türkiye’de resmi rakamlara göre 2. 2 milyon Suriye vatandaşı bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Suriyeli nüfus haritasına baktığımızda, Güneydoğu illerinden Orta Anadolu’ya, oradan da İstanbul’a kıvrılan yoğunluk gösteriliyor.
Şu andaki verilere göre, Türkiye nüfusunun %2,8’ini Suriyeliler oluşturuyor. Böylece Türkiye’nin diğer azınlıkları olan Araplar, Zazalar, Lazlar, çerkesler, Gürcüler, Boşnaklar, Arnavutlar ve Romanları sollamış durumdalar. Suriyeliler, 2015 yılı itibariyle Kürtlerden sonra Türkiye’nin 2. büyük grubunu oluşturuyor.
Türkiye devleti, bu büyüklükteki bir nüfusun kendi nüfusuna katılması konusunda çaresizlikler içinde. Avrupa Birliği ile yapılan pazarlıkları bir kenara bırakıp, Suriyelilerin neoliberal dönüşüm sonrası sağlık sistemimizdeki durumuna kısaca bakalım.
öncelikle konuyla ilgili yasa ve yönetmeliğin ardından bu yılın başlarında, Sağlık Bakanlığı bir genelge ile Suriyelilere verilecek sağlık hizmetlerini tanımladığını, aynı genelgenin 4 Kasım 2015 tarihinde güncellendiğini hatırlayalım.
Türkiye’de aile hekimliği sistemine geçiş, neoliberal politikaların bir parçası olarak hayata geçti. Zira, planlanan aile hekimlerinin doğrudan SGK ile anlaşmaları, Sağlık Bakanlığı’nın ise sadece denetleyici ve planlayıcı rol üstlenmesi idi. Bu dönüşümün bir basamak altındayız, henüz SGK ile sözleşme dönemine henüz gelinmedi.
Dünya Bankası’nın bize dayattığı bu modelde, olağandışı durumlar, savaş, göçler gibi insani krizlerin yeri yok. Aile hekimliğini kurmak için yıktıkları “sağlık ocağı modeli” ile karşılaştırdığımızda bunu daha net görebiliyoruz.
Bununla ilgili ilk tespit, gezici mevsimlik tarım işçilerinin durumu ile ortaya çıkmıştır. Yaklaşık bir milyon nüfusun, ülke içindeki hareketi sonucu sağlık hizmetlerinden yararlanamaması konu olmuş, buna çözümler üretilmiştir. Bu çözüme göre işçilerin geldiği bölgedeki toplum sağlık merkezleri görevlendirilmişti.
Ardından patlayan sığınmacı akını da benzer sorunları ortaya çıkardı. İlk olarak Güneydoğu illerindeki kamplarda, sağlık hizmeti adına bir kamu otoritesi olmayınca, çeşitli sivil toplum örgütleri bu görevi gönüllü olarak üstlenmişlerdi. Aile hekimliği modeline göre, aile hekimleri sadece kendi listelerindeki nüfustan sorumlu olduğu için, aile hekimleri buna itiraz etmişlerdi.
Türkiye’nin gelişen kapitalizminde, sağlık hizmetlerinin özel sektöre yani sermayeye açıldığı Sağlıkta Dönüşüm Programı için, Sağlık Bakanlığı’nın artık hizmet sunmadığı sadece denetleyici ve planlayıcı olması öngörülüyordu. önceki Bakan Recep Akdağ’ın “Sağlık Bakanlığı artık kürek çekmeyecek, dümen tutacak” diyerek özetlediği bu sağlık reformda, Bakanlığının gemisinin su almaya başladığını görüyoruz artık.
Zira sağlık hizmet sunumundan kademe kademe kendini geri çeken Sağlık Bakanlığı yeniden sağlık hizmeti sunan rolüne geri dönüyor. Nasıl mı? Aile hekimlerine baktıramadığı Suriyeliler için “Suriyeli poliklinikleri” açarak. Son genelge, “Geçici korunanların yoğun olduğu yerlerde birinci basamak hizmetlerini sunmak üzere oluşturulan toplum sağlığı birimi” olan göçmen sağlığı birimleri kuruluyor. İlk uygulamalarını İzmir’de gördüğümüz bu çözüm aslında sağlık sisteminin bu yetersizlikleri sonucunda yerel sağlık yöneticilerinin bulduğu bir çözümdü.
Sağlık Bakanlığı, sağlık yatırımları, Ar-Ge vb sağlık hizmetiyle birincil ilgisi olmayan işlerle meşgulken, sahada bu sorunlar gerek gönüllüler gerekse kişisel çabalarla çözülmeye çalışıldı. 2015 Nisan ayına kadar bu sorunlara ilişkin Sağlık Bakanlığı’nın bir düzenleme yapmadığını biliyoruz. Sahadan elde edilen deneyimlerle çıkartılan genelge ile Suriyeliler için sağlık hizmetleri tanımlanmış oldu.
Tek cümle ile sağlık sisteminin yetmezliğine çareler arandığını söylemek mümkündür.
Bu noktada, sadece planlayıcı rol üstlenen Bakanlığın, toplumdan nasıl koptuğuna ve toplum sağlığı sorunları karşısında refleks geliştiremediğine ve “planlama” dahi yapamadığına dikkat çekmek isterim.
İkinci nokta ise, bugün sağlık ocağı sistemi olsaydı, bu insani krizin yönetiminde sağlık hizmetleri bu durumda olmazdık. Ortaya çıkan soruna göre yeni yapılanmalar eklemek yerine hepsini bütün olarak kapsayan sağlık ocaklarını ortadan kaldırmanın da tarihi bir sorumluluğu olmalıdır.
Ne diyelim, Bakanlığın dümen tuttuğu gemi su almaya başlayınca yeniden küreklere!
Barışın olduğu bir yeni yıl dileğiyle…
29. 12. 2015 – EVRENSEL