NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: GÜVENCESİZLİKTE EŞİTLENME (23. 11. 2015)

224

Sermayenin mülkiyet biçimi ile verimliliği arasında doğrudan ve yakın bir ilişki bulunmadığını gösteren onca bilimsel bulguya karşılık, ne özelleştirmeler hız kesiyor ne de özelleştirenler “verimlilik” argümanından geri adım atıyor. Yolsuzlukla mücadeleden kamu giderlerinin azalmasına, piyasanın rekabetçi yapısının geliştirilmesinden istihdam olanaklarının artırılmasına kadar pekçok iddia şanlı özelleştirme hareketinin mukaddes gerekçeleri olmayı sürdürüyor.
Kapitalist üretim ilişkileri ve onun biçimlendirdiği toplumsal düzenden yakınmanın bir burjuva hassasiyetine(!) dönüştüğü şu günlerde, daha çok üretim aracının kamu mülkiyetinden özel mülkiyete geçirilmesine ise kimsenin itirazı yok!
Zira özelleştirme sermayenin rekabet gücünü ve kârlılığını arttırıyor. Bunu yapabilmesinin en önemli nedeni de, esasen emek gücü piyasalarında yol açtığı olumsuz etkiler.
özelleştirmeler hemen her zaman geniş çaplı işten çıkarmalarla sonuçlanırken, artan işsizlik düşük ücretli ve güvencesiz çalıştırmanın başlıca güvencesi oluyor. Dolayısıyla özelleştirme programı, aslında esnek çalıştırmanın da temel mekanizmalarından biri. Bu çerçevede derinleşen yoksuzluk ve eşitsizlik ise sermaye kârının özelleştirme yoluyla arttırılmasının, toplumun geri kalan kısmının fakirleşmesi pahasına ve bununla beraber gerçekleştiğini gösteriyor.
Yıllardır kamu işletmelerinin “babalar gibi” satılmasının da, özelleştirme kapsamının madenlerden limanlara, otoyollardan boğaz köprülerine kadar genişletilmiş olmasının da, siyasal iktidarın özelleştirmeleri yargı denetimi dışında bıraktırabilme çabalarının da sırrı bu: Daha fazla sömürü!
Ancak AKP iktidarı sömürünün derinleştirilmesini özelleştirmelerle de sınırlı tutmuyor. Aynı işleyiş ve esnek çalıştırma biçimlerini kamu çalışanları için de yerleşik hale getirmeye çalışıyor.
Dolayısıyla 1 Kasım seçimlerinin hemen öncesinde gündeme getirilen ve giderek yoğunlaşan memurların iş güvencesi tartışması yeni bir şey değil. AKP iktidarının topyekün piyasalaştırma stratejisinin önemli bir ayağı. Üstelik kimi performans uygulamalarıyla kamuda güvencesizleştirme konusunda belli mesafeler de alınmış durumda.
öte yandan memurların iş güvencesini ortadan kaldırmak için hali hazırda güvencesiz çalışan emekçileri “gerekçe” göstermek de yeni bir şey değil. Daha fazla sömürü için sınıf içi rekabeti perçinlemek kadim bir burjuvazi geleneği. İhtiyaç duyduğu siyasal desteği sağlamak için toplumsal kutuplaştırmadan medet ummak ise AKP’nin iktidar formülü.
Nitekim bu tartışmanın, asgari ücret zammı bahanesiyle sürdürülen kıdem tazminatı fonu, ödünç emek büroları ve daha fazla esnek çalışma tartışmasıyla beraber gündem olması da son derece anlamlı.
Basında yer aldığı kadarıyla, memurların iş güvencesini ortadan kaldıran değişiklik çalışma koşullarında kısmi iyileşmeler sağlayan kimi düzenlemeyle beraber hayata geçirilecekmiş. Buna göre yıllık izin gün sayısının arttırılacağından ve kimi kamu çalışanının ek göstergelerinde iyileştirme sağlanacağından söz ediliyor.
Bu da yeni değil. Emekçilerin kazanılmış hakları geri alınırken kısmi iyileştirmeler yapılması da yine son derece bilindik bir yöntem.

Burada yeni olan ise güvencesizleştirmenin “güvenlik” sosuyla servis edilmesi. Gerek basında çıkan haberler gerekse iktidar sözcülerinin açıklamaları bu değişikliğin “terörle mücadele” kapsamında da değerlendirildiğini gösteriyor. Buna göre memurlar “terör örgütlerine destek” gerekçesiyle kolayca işten atılabilecek ve yargı yoluyla geri dönüşler de engellenecek.
Bir diğer ifadeyle, amirlerinin iki dudağı arasındaki, performans kriterlerini tutturanlar açısından da güvence yok. Piyasa demokrasisinin cilvesi işte!
23. 11. 2015 – EVRENSEL