NİLAY ETİLER: SÜLÜK GİBİ YAPIŞMAK (10. 11. 2015)

190

Gerçekleştirilen sağlık reformuyla artık hizmet sunmayan, kendisine sadece planlama ve denetleme rolü biçilmiş olan Sağlık Bakanlığı, son yıllarda geleneksel, alternatif tıp konusunda çeşitli düzenlemeler yapmaya başladı.
Bilindiği gibi 2011 yılında yapılan düzenleme ile Sağlık Bakanlığı, hastanecilik hizmetlerini Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, birinci basamak sağlık hizmetlerini Türkiye Halk Sağlığı Kurumu adlı iki “bağlı kuruluş” ile yürütüyor. Bu durumda Sağlık Bakanlığının sağlık hizmeti olarak yürüttüğü sadece acil sağlık hizmetleri kalıyor. Sağlık reformunun en büyük argümanı, sağlık hizmetlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından sunulmaması, Bakanlığın sadece denetleyici ve planlamacı olması idi. Bu hedef 2011 yılında teşkilat şemasını değiştirerek gerçekleştirilmiştir.

Herkesin bildiği gibi, bir ülkede hükümet hangi mevzuyu önemsiyorsa devlet teşkilatı da ona göre şekillenir. örneğin AKP, Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına dönüştürdü. Böylece bütün yapılanmalarda kadının yerini aile içinde tarif etmiş oldu. Diğer yandan eskiden çevre Bakanlığı tek başına bir örgütlenme idi, önce orman teşkilatı ile sonra da şehircilik ile birleştirdiler. Diğer örnek ise, topluma sunduğu sağlık hizmetlerinde dünyanın en başarılı ülkesi olan Küba’da sağlık örgütlenmesinin adının, Halk Sağlığı Bakanlığı olmasıdır.

Uzun lafın kısası, hükümetler öncelik verdikleri alanlarda devlet örgütlenmesini yapar, önemsemediklerini başka yapıların alt birimi yapar ya da tamamen ortadan kaldırır.
Sağlık Bakanlığına dönecek olursak Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı kurulmasıyla, Hükümetin mevzuya ne kadar önem verdiğini anlıyoruz. Konuyla ilgili 2014 yılı sonunda bir de yönetmelik çıktı, bu yönetmeliğe göre Bakanlık, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama yöntemlerini belirleyip, eğitimlerin esaslarını düzenliyor. Uygulama yetkisini hekimlere veriyor. 10 Ekim Katliamı’nın acısını yaşadığımız günlerde bir duyuru ile ülkemizde “sülük uygulaması sertifikalı eğitim programı standartları”nı açıkladı.
Modern tıpta geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın bazı hastalıklarda kabul edildiğini biliyoruz. Bu alana bir düzenleme getirilmesini anlıyoruz. Bakanlık her ne kadar “kanıta dayalı tedavi”lerden bahsetse de, bu tedavilerin uygulanabilirliği ile bir literatür vermiyor. Kaldı ki bu konuda doyurucu bir tıbbi literatür yok ya da referanslar çok eski. Geleneksel tedavilerin etkisizliği nedeniyle hastaların tedavi sürecinde oyalaması bilinen bir sorundur. Ayrıca bunların bazı zararlı sonuçları da olabilir. Sülüğün kan emmesi ile ödemi azalttığı biliniyor. Ama bu aynı zamanda çeşitli bulaşıcı hastalıkların yayılması riskini getiriyor. Üstelik ödeme neden olan hastalığın tedavisi değil, sadece ödemin geçici olarak azaltılmasına yarıyor, yani palyatif bir çözüm.
Benim takip edebildiğim kadarıyla son yıllarda üç uluslararası kupa terapisi sempozyumu yapıldı. Birinin açılışına Emine Erdoğan, diğerininkine ise Dr. Sare Davutoğlu katıldı. Başbakan eşleri düzeyindeki katılımdan da anlıyoruz ki AKP açısından bu önemli bir başlık.

Kendilerini Osmanlı Dönemi’nin sahne setinde yaşıyor zanneden bir kesim insan için, sülük yapıştırma, hacamat gibi geleneksel uygulamaların nostaljik bir anlamı olsa gerek. İnsanlara, güdülmesi gereken bir sürü olarak muamele eden ve bu gerici ideolojilerin yeniden üretildiği en önemli araçlar olan televizyonlar açısından da bu Osmanlı tıbbı önemli bir başlık. O yüzden televizyon kanallarında lavabo pompalarıyla bel ağrısı tedavi eden bir takım insanları görebiliyoruz.
Konunun AKP tarafından bu denli önemsenmesinin kanımca iki nedeni var. Bunlardan biri, Osmanlıcılığın AKP iktidarının sürdürülmesinde önemli bir ideolojik araç olmasıdır. Sülük tedavisi, hacamat, kupa çekme uygulamaları, bu insanlar için Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla yok edilen değerler arasında değerlendiriliyor. Ve artık tarihte kaybolmuş bu değerler, yeniden gündeme geliyor. Arada kaçırılan nokta, aradan en azından 500 yıl geçmesi, bu 500 yılda modern tıp, ilaç bilimi vb. gelişmiş olmasıdır.
Diğer bir boyutu ise çok daha farklı. Dünya genelinde bilinen bir gerçek vardır, insanlar sağlık sisteminden yararlanamadıkları zaman geleneksel tedavi yöntemleri ile sağlık sorunları çözmeye çalışıyor. Geleneksel tedavilerin Bakanlık kademesinde kabul edilmesi, Başbakan eşlerinin sempozyum açılışları (Ki biri tıp doktorudur), toplumun geneli açısından bu tedavilerin önerildiğine dair bir mesajdır. Böylece giderek piyasalaşan ve cebinde parası olmayanlar, yararlanamadığı sağlık sistemi yerine, geleneksel tedaviye yönelecekler. Üstelik bunu yaparken geleneksel tedavilerin ruhani, mistik ve dini içerikleri nedeniyle huşu duyacaklar ve yaşadıkları eşitsizliğin farkına bile varmayacaklar. Onlar kupalarını çekip, sülüklerini yapıştırırken “Rabbime sordum, Cleveland dedi” diyenler modern tıbbın en ileri olduğu yerlerde şifa bulacaklar. Son not, Cleveland ileri bilimsel çalışmaların yapıldığı, dünyanın en gelişmiş tıp merkezlerinden biridir.

10. 11. 2015 – EVRENSEL