NİLGÜN CERRAHOĞLU: AHTAPOTUN ZAFERİ (03. 11. 2015)

208

Sonuçları kameralara yorumlayan ilk lider olan
Selahattin
Demirtaş; barajı neden “kıl payı” geçebildiklerini anlatırken “Devasa bir güce
karşı, bir ahtapota karşı, sınırsız zorbalık,
maddi imkân ve devlet gücünü kullanan
zorba bir anlayışa karşı barajın üstünde
kalmayı başardık” dedi.
Sözde “eşit koşullarda” yarışmak durumunda olan partilerin karşısındaki gücü bundan iyi tanımlayan bir sözcük bulunamaz: “Ahtapot”…
Yasal ve yasadışı her mecrada kolu olan “ahtapot”, iki seçmenden birine ulaştı.
Yalnız HDP’yi değil, tüm muhalefet partilerini tıknefes bıraktı.
“Reis”e destek mitingleri ile gündeme gelen
Sedat Peker‘in, gizli oy kabininde AKP için (ceplerle çekilmiş) fotoğraflı oy talep etmesi “ahtapot”un kollarına tipik bir örnek.
Gazetelerde görmüşsünüzdür…
Peker, “sadakat nişanı gibi”, AKP’ye oy verenlerin kendisine gönderdiği fotoğrafları Twitter’dan paylaşmış.
Peker’e yollanan fotoğraflarda AKP damgalı oy pusulalarının üzerinde kimlik kartı veya oy kullananların şahsına ait “tespih” misali özel eşyalar seçiliyor. . .
Kabine cep telefonu/fotoğraf makinesi sokmak, “seçmen iradesini ipotek eden” tam bu yöntemlerin devreye sokulmasını önlemek açısından yasak…
Ama yasak “ahtapotun kollarına” çalışmıyor.
Aşiretlerden Brüksel’e. . .
Seçimden on gün önce Cumhurbaşkanı’nın Saray’da, Güneydoğu aşiret liderleri ile yaptığı -fotoğraflanmayan!- gizli toplantı örneğin…
Kürt oylarının HDP’ye kaçışının engellenmesi için görevlendirilen aşiret reisleri de gene “ahtapotun kolları”gibi seferber edildiler.
“Ahtapotun kolları” sadece içeriyle sınırlı değil. . .
Yurtdışını da kapsıyor.
Türkiye’de “demokratikleşmenin önünü
açması” umuduyla bel bağlanan AB’nin, ahtapotun kollarınca bu denli sıkılıp etkisiz hale getirileceğini kim beklerdi?
1 Kasım eşiğinde o da oldu.
“Siyasi baskıyla ezilen ifade özgürlüğü
ve yargı, otoriterleşmeye” yer veren AB komisyonunun “ilerleme raporu”, “Erdoğan‘ı kızdırmamak” için ileri tarihe ertelendi.
Ahtapotun kolları Brüksel’e ve Brüksel’in yanında
Merkel‘e uzandı.
“Mabeyn köşkü taht koltukları” üzerinde Erdoğan’la Suriyeli mülteciler pazarlığı üzerinden anlaşan, karşılığında kendisine “destek pozları” veren Merkel de sonunda “ahtapot şebekesine” girdi.
Şebeke öyle geniş, öyle geniş ki…
Saymakla bitmez…
“En alt birimdeki kollar” olarak saray tarafından seferber edilen
“muhtarlardan”, “bize oy vermezsseniz kömür dağıtamayız,
evladınıza iş bulamayız, ilaç veremeyiz,engellinize bakamayız!” tarzı kampanyalarla, hayatın her alanına giren “ahtapotun” bin bir koluyla “babayiğidim” diyen hangi parti yarışabilir?
İşçi Partisi başa çıkamaz
Bırakın kıl payı barajı geçen HDP’yi, yüzde 25 bandına sıkışan ana muhalefet partisi CHP’yi; İngiliz İşçi Partisi olsa, böyle bir “ahtapot” karşısında başarı sağlayamaz.
çünkü böyle bir demokratik seçim, böyle bir yarış olamaz.
Devlet televizyonunda hükümet partisi ve “tarafsız olmayan” bir devlet başkanının kampanyada 59 saat, muhalefet partilerinin “5 saat” ve HDP örneğindeki gibi “18 dakika” konuşturulduğu bir yarış baştan kabul edilemez.
Muhalefetin en başta kusuru bu: En basit seçim kurallarını bile hiçe sayan böyle bir “ahtapot”la, her şeyden önce bu çok antidemokratik şartlarda yarışa girmek büyük gaflet.
7 Haziran’da üstelik bir çıta yakalanmışken…
AKP’nin 13 yıllık sürpriz ilk gerilemesinde uğradığı o şaşkınlığı hiç kullanmayacaksınız; muhalefet partileri olarak seri biçimde yan yana gelip bir “hükümet alternatifi” oluşturmak adına asılmayacak ve son kertede CHP için tiyatroya dönüşen o garip “istikşafi görüşmelerin” figüranı olacaksınız…
“Ahtapot” tüm kollarıyla o sırada rahat rahat örgütlenecek…
Sonuca hiç şaşmıyorum.
çok üzülüyorum. Ama şaşırmıyorum. . .
03. 11. 2015 – CUMHURİYET