MİNE SÖĞÜT: ‘TANRIM BENİ BAŞKAN YARAT’ (30. 10. 2015)

233

Yakın tarihin en başa bela sorusunu zamanında bu gazete sordu:
“Tehlikenin farkında mısınız?”
Cevap tereddütsüz verildi.
“Yoo, hiç diiliz. “
Bu net ve açık soruya verilen
“kendinden emin”
cevabın üzerine inşa edilmiş fütursuz politikaların pençesinde, o günlerden bugünlere tepe taklak olarak geldik.
Tehlike çanları artık sadece belli bir kesim için çalmıyor, ülke tehlikenin dibine topyekûn vuruyor.
Fişi çekilen televizyonların, kalemi elinden alınan gazetecilerin, yasalarla çocuk oyuncağı gibi oynayan iktidarın karşısında kalakalıyoruz.
Cumhuriyetin tüm kazanımlarını tek tek yıkan ve Cumhuriyetle birlikte kaldırılan ne varsa yerine geri koymayı marifet sayan bir adamın, diktatörlüğe adım adım tırmanışını naklen izliyoruz.
Rejim, bugüne kadar defalarca askeri darbe yedi.
Her seferinde derinden sarsıldı ama hiçbir zaman bugün olduğu kadar iyileştirilmesi güç yaralar almadı.
Cumhuriyetin dayanıklılığı ve halkın sabrı ilk kez sivil bir darbe kalkışmasıyla zorlanıyor.
Padişahlık hayalleri kuran bir adam, ülkenin zaaflarından basamaklar yapıp vardığı makama yerleşmiş, rejime ait ne varsa tekme tokat girişiyor.
Sarhoş diyor, tariz diyor, taciz diyor, istiskal diyor, vals diyor. . .
Bir yandan da ellerini gökyüzüne açmış yalvarıyor:
“Tanrım beni başkan yarat!”
Bir ihtiras, istek, tutku, arzu hezeyanı içinde. . .
Dilinin kemiği yok, aklına gelen her şeyi
söylüyor.
Söylediklerinin saçmalığından zerre kadar
gocunmuyor.
Tek derdi basını susturmak ve en saf olanlardan seçtiği seçmenini kandırmak.
Söylediklerinin inandırıcı olması için tüm muhalifleri sindirmesi ve medyada taş üzerinde taş bırakmaması lazım.
Tek tek girişiyor herkese. . .
önce en yakınından başlıyor.
Sonra
“Sıra size de gelecek”
diye diğerlerine parmak sallıyor.
Kendisinin bir saray yaptırdığından, oğlunun gemicikleri olduğundan, karısının yurtdışında dükkânlar kapattırıp alışveriş yaptığından bahsedilmesi umurunda değil.
Yakında herkes susacak bir o konuşacak.
Tüm gazeteler onun olacak, tüm ekranlar onun, tüm gazeteciler onun olacak.
Yazıp çizen, konuşup düşünen kim varsa hepsini ya sindirecek ya da ele geçirecek.
Biz, geride kalan azınlıklar aramızda fısıldaşacağız.
üç beş yazar sansürlü internet sitelerinde kalem oynatacak.
Kıyı kasabalara, köşe semtlere sıkıştırılan endişeli halkın sesi tamamen kısılacak.
Biz tarihin karanlıklarında kaybolacağız;
o yeni bir ülkede geçmişin ihtişamıyla parıldayacak. O da kendi medyası ve kendi hırslarıyla. . .
Meşrebince İslami bir devrim yapacak.
Hayali bu.
Hayal edemediğiyse şu:
Biz tuhaf bir halkız, her koşulda dans etmeyi severiz ve ne olduğunu tam olarak bilmesek bile vals yapamadığımız bir devrime, devrim demeyiz.
30. 10. 2015 – CUMHURİYET