ENDER İMREK: ANKARA. . . DERİN YARA, BÜYÜK ACI (17. 10. 2015)

204

Türkiye halkları olarak büyük bir acı içindeyiz. İktidar halka acı çektirmeye devam ediyor. Bu iktidara, ‘Ankara’daki katliamdan 3 gün önce barış mitingine yönelik canlı bomba ya da bombalı saldırı olabileceği istihbaratı gelen Hükümetin hangi önlemleri aldığını’ sormayacağız.
çünkü bu sorunun cevabını Başbakan Davutoğlu vermiştir. “Elimizde canlı bomba listesi var. Ama onlara dokunamayız. Eylem yapmadan onları tutuklayamayız” diyen bir başbakanınız varsa ve siz o başbakandan, o hükümetten, o yönetimden hesap soramıyorsanız, demektir ki daha çok katliamlar, daha çok acılar yaşayacaksınız.
Resmi açıklamalara göre 100, TTB’nin verilerine göre 106 kişi bir barış mitingi sabahında, Ankara’da Gar Meydanı’nda katledildikten sonra, her an her yerde olan, her şeye laf yetiştiren, söz söyleyen, açıklama yapan, ajitasyon çeken, hedef gösteren, mağdur edebiyatı yapan, olmadık işleri olmuş gibi gösteren, “Benim baş örtülü bacıma neler yaptılar” diyerek asparagas haberleri ayet gibi sunan, Mısır’da Amerika’da olanı, öleni gündem yapan birisi suskunsa, acı içinde insani bir refleksle çıkıp katillere ses çıkarmıyorsa ama günler sonra çıkıp “Benim teröristim iyi seninki kötü olmaz. PKK terör örgütünün yaptıklarına niye karşı çıkmıyorlar” mealinde laflar ediyor ve yine katil sürüsünü hedefe koyamıyor, ölenlere, öldürülenlere dair Rabia kadar laf etmiyorsa, bu ülkede yaşamın bundan sonrası için tahminde bulunmak hiç de zor olmasa gerek.

Katiller ve katil sürüsü adıyla sanıyla, fotoğraflarıyla, boyu, posu, yattığı, kalktığı yerle biliniyorsa ve gelip Ankara’nın göbeğinde Gar Meydanı’nda barış mitingini kana buluyor, barış, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve kardeşlik için mücadele eden devrimcileri, demokratları, yurtseverleri, sosyalistleri, yoldaşları katledebiliyorsa ve senin polislerin parçalanan bedenlere, yaralılara, inleyenlere, acı ver feryat içinde onlara ulaşmaya, can kurtarmaya çalışanlara gaz kusuyorsa, işkence ediyorsa, bu hükümetinizin, sarayınızın, adaletinizin, devletinizin, düzeninizin ne olduğunu ve nereye doğru koştuğunu göstermektedir.
Bir cehalet, bir dil sürçmesi, sehven hata mı? Ne derseniz deyin, Davutoğlu’nunki halkımızın söylemiyle “Allah söyletiyor” durumudur. ‘Stratejik Derinlik’ üzerine koca kitap yazmış, hoca olmuş, prof unvanı almış, “oyun kuran lider” olduğu iddialarında bulunmuş, uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı yapmış ve Ortadoğu’yu Arap saçına çevirmiş, sonra başbakanlığa atanmış, ardından meşruiyeti tartışılan bir başbakanlık süreci yaşayan biri, bir başbakan çıkıp “Bizimle IŞİD arasındaki fark 180 derece değil, 360 derecedir” diyorsa, IŞİD’le aynı noktada buluştuklarını, birleştiklerini, Fethullahçılar gibi paralel bile değil, ortak olduklarını söyleyebiliyorsa, o memlekette neyin ne olacağı ve nereye doğru götürülmek istendiği tahmin edilebilir!
Bu itiraf gibi bir cümledir. Gerçeğin, bilinçaltının ikrarıdır. Bu Hükümetin ajandasının dışa vurumudur, izahıdır, ifadesi ve itirafıdır. Onca bilgi ve belge var. Yasaklar, gizlilik kararları verilse de gerçek karartılamaz. IŞİD’i kollayan, onu destekleyen, kol kanat geren, sınır boylarını ona teslim eden, onun başındakilerle pazarlığa oturan, takas yapan, rehineler alıp, onların katil elemanlarını teslim edenlerin, onların hazırlayacağı Emevi Camiinde namaz kılmayı ummuş olanların onlara karşı sürç-i lisan bile etmeyeceklerini biliyoruz.
Onlara ağız dolusu katil diyemeyen, terör örgütü diyemeyen, halk düşmanı diyemeyen, onlara “öfkeli çocuklar” diyebilmiş bir zihniyetin, tüm bilgi ve belgeleri elindeyken, onların bir katliama hazırlık için harekete geçmiş olduğunu bildikleri halde, bu katil sürülerini, bu canlı bombaları izlemeleri, yakalamaları ve katliamları engellemeleri beklenemez.

Nihayetinde öyle oldu. Tüm bu gerçeklere rağmen bu katliamı engellemeyenlerin suça ortak olduğunu söyleyenlere öfkelenseler de, tarih bu gerçeğin hakkını bir gün mutlaka teslim edecektir.
“Bizim elimizde canlı bomba listeleri var ama onları eylem yapmadan tutuklayamayız” diyen, ancak canlı bomba olarak patlayıp, Suruç’ta 34 kişiyi, Ankara’da 100’ü aşkın kişiyi katlettikten sonra onlar hakkında ağız ucuyla, üstelik günler sonra, üstelik PKK’yi, DHKP-C’yi, MLKP’yi işin içine karıştırarak zihin bulandırmayı, hedef şaşırtmayı, IŞİD’e yönelmiş öfkeyi pay etmeyi, dağıtmayı, hafifletmeyi hesaplayarak konuşan bu ucuz hesap sahiplerinin üç gün önce değil, günler, aylar önceden bildikleri tanıdıkları canlı bombalara “el sürmemeleri”ne şaşılacak bir şey yoktur.

TIR’lar dolusu silah ve cephane taşıyan, eğitim, destek, sağlık birimleri kuran, otellerde yatıran, hastanelerde tedavi eden bir yönetime “Neden haberiniz olduğu, istihbarat edindiğiniz halde onları yakalamadınız” sorusunu sormak abesle iştigaldir! IŞİD öldürdükçe güçleneceğini düşünen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Nasılsa IŞİD bizden öldürmez rahatlığı taşıyan, ölenleri ‘karşıdan’ sayan bir kafaya sahipsiniz.

Değilse böyle olmaz. Üç gün önceden ihbar var, istihbarat var, kim oldukları isim isim belli, eşkalleri değil fotoğrafları, künyeleri, kökü kömeci belli ve tüm bu bilgiler elinizdeyken, onlara dokunmamanızı, onların barış diyenleri katletmelerini izlemenizi, barış mitingini kana bulamalarını seyretmenizi yadırgamıyoruz.
Ama biliniz ki bayım, öldürerek kazanamazsınız ve bu hesap iktidarınızdan sorulacak!17. 10. 2015 – EVRENSEL