Bir çin bedduasındaki gibi
“ilginç”
zamanlarda yaşıyoruz. Son örnek Suriye: Rusya girdi, çin de geliyor. Dünyanın düzeni, yönü belirsiz bir geçiş süreci yaşıyor. Kaygı verici olasılıklar şekilleniyor gözlerimizin önünde. En kaygı verici olan da büyük güçler arası çatışmalara ilişkin. Geçen günlerde gerçekleşen Birleşmiş Milletler oturumlarından,
Obama, Putin
ve
Xi
görüşmelerinde gündeme gelen jeopolitik pazarlıklardan da yararlanarak bir büyük resim oluşturmayı denemek gerekiyor sanırım.
üç ülke, üç ‘proje’
ABD, çin ve Rusya’nın birbirinden farklı, çok iyi yönetilemezlerse büyük küresel çatışmalar yaratabilecek sorunları, projeleri var. ABD gerileyen bir hegemonyacı güç. ABD yönetimi bu gerilemenin, kimi bölgelerde, ama özellikle Ortadoğu’da yarattığı
iktidar
boşluğunun
getirdiği riskleri, yükselen bir güç olan
çin’in dünya sisteminde yarattığı
basınçları
yönetmeye çalışıyor; Rusya ve çin gibi ABD merkezli düzene uymayan ya da uymakta isteksiz, kendi taleplerini dayatan merkezkaç güçleri içeri çekmeye çalışıyor.
çin’inkiler çok farklı. İnsanlık tarihinde hiçbir güç bu hızla ve bu kadar kısa bir zaman diliminde yükselmemişti. Üstelik çin herhangi bir ülke değil, arkasında binlerce yıllık bir uygarlığın,
gerileme-yükselme
dalgalarının deneyimi,
getirdiği perspektif, ABD’ninkine eş büyüklükte, büyümeye devam eden bir ekonomisi, hızla kapitalistleşen bir buçuk milyarlık bir nüfusu var. çin devletinin, bu ekonominin, nüfusunun gereksinimleri karşılama çabaları, onun önce bölgede, sonra da dünya çapında belirleyici olma konumuna doğru itiyor.
Adeta iki devasa
“tanker”
gibi ilerleyen bu iki ülkenin yolu sık sık kesişmeye başlıyor, çarpışma olasılığı artıyor.
Rusya, ne nüfusu ne de ekonomik kapasitesi bağlamında artık küresel çapta bir oyuncu değil. Ancak askeri teknolojisi hâlâ birinci sınıf. Rusya’nın devleti hem ülkenin doğal zenginliklerini, ekonomik mali kaynaklarını hem de var olan siyasi iktidarı korumak istiyor. Bu amaçlara bağlı iki projeden söz edilebilir. Birincisi, yakın çevresinde, Batı’nın askeri siyasi basıncına karşı güvenlikli alanlar yaratmak, ikincisi, ABD ve çin arasındaki olası bir çatışmada, kendine uygun tarafı, sonucu belirlemek üzere seçebilecek bir konuma yerleşmek istiyor.
çatışmaya açılan ‘iki tuzak’
ABD ve çin arasında şekillenmeye başlayan dinamik korkutucu biçimde”Tükidides’in
tuzağı”
denen duruma benzemeye başlıyor (The Atlantic, 24/09). Bu”tuzak”
Sparta hegemonyası altında Atina’nın yükselmeye başlamasıyla oluşan durumda Tükidides’in, Sparta’da gözlemlediği
“korkuyla”
ve bölgedeki “karmaşık ittifaklar” düzeniyle ilgili. Atina yükseldikçe Sparta’nın düzeni içinde kendine uygun bir yer oluşturmaya başlıyor. Bu Sparta’yı
korkutuyor. Bir aşamada iki küçük krallık olan Korint ve Korfu arasındaki anlaşmazlık Sparta ve Atina’yı içine çekiyor, 40 yıllık Pelopones savaşları başlıyor.
Harvard
üniversitesi’nden Belferd Merkezi’nin son 500 yılda ortaya çıkan benzer durumlar üzerine yaptığı araştırma, 16
“Tükididestuzağından”
12’sinin savaşla sonuçlandığını gösteriyor.
Diğeri de
“karşılıklı bağımlılık tuzağı”
(Roach,
Project Syndicat,
28/09). 1980’lerden bu yana çin yükselirken ABD’nin
“tasarruf”
açığının çin tarafından karşılanmasına, çin’in ihracatının ABD tarafından emilmesine dayalı bir
karşılıklı bağımlılıkoluşmuştu.
Şimdi, çin ekonomik modelini, iç tüketime yönelik biçimde değiştirmeye çalışıyor,”tasarruf”
ihraç etmek yerine
“tasarruf”
emiyor. Böylece ABD, büyümesini destekleyen bir mali kaynaktan, ucuz ithal mallarından yoksun kalmaya başlıyor. ABD bundan hoşnut olmuyor. Dahası çin’in doğal kaynaklara ve pazarlara ulaşmak için uluslararası etkisini arttırması ABD’yi
korkutuyor. Bu iki ülke şimdi çin’in Suriye’ye gelmeye başlamasında olduğu gibi
“yerel”
gerginliklerde karşılaşmaya başlıyor. . .
Bu
“tuzakların”
bir savaşa yol açmaması için, yeni bir uluslararası ilişkiler modeli bulmak gerekiyor. Ama ne yazık ki bu krizdeki küresel kapitalizmin
“fıtratında”
yok! Dedim ya
“ilginç zamanlarda”
yaşıyoruz.
01. 10. 2015 – CUMHURİYET