Yazmak istemedim o çocuk hakkında. . . O sahilde yüzüstü uyuyan çocuk için. . . Ekranlardan ve gazete sayfalarından fırlayıp yüreğimizin yakasına yapışan o olağanüstü fotoğraf üzerine. . . İstemedim. . .
*
*
*
Aslında. . . çok istedim baştan. . . İçim paramparça olup kanadı. . . Kelimelere dökülmesi şarttı bu parçalanmanın. . . Ama vazgeçtim hemen.
*
*
*
Gördüm ki. . . Herkes üzgün. . . Herkes çocuğun yanında. . . Herkes suçlu arayışında. . . Suçlular bile. . .
*
*
*
öüm sıradanlaştıkça biz insanlığımızdan kaybediyoruz. Ve Türkiye, ölümleri çok rahat, çok soğukkanlı, çok kaygısızca karşılayan bir ülke. Yabancı hayatları genellikle pek umursamayan insanlar. . . İnsancıl, duyarlı ve vicdanlı olmayan bir toplum. . .
*
*
*
İnsan dediğin zaten ölümlü; doğduğu andan itibaren ölüme yaklaşıyor. Ama bazı coğrafyalar, illaki bu kısa hayatlara zorla müdahale ederek daha da kısaltmaya meraklı. Kürtlerle iç savaş 30 yılda on binlerce insanın hayatına mal oldu. Ama olsun, kısa bir mola verildikten sonra yine başlandı kan dökülmeye. “Vatan-millet-bayrak”
naraları atanlara eşlik eden milyonlar var.
*
*
*
İçerdeki kan yetmiyor. . . Ortadoğu’dan da kanlı ve büyük bir pasta dilimi isteniyor. Oradaki yangına körükle gidenler, içerdekilerin yanı sıra dışardakilere de ölüm ve sefalet saçıyor. Sefaletin bir bölümü, milyonlarca insanın can havliyle yurtdışına kaçması. Türkiye ne kendi insanını hakkıyla yaşatabiliyor, ne de “misafirleri”. Bunu anlayan göçmenler, Anadolu üzerinden akın akın Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışıyor.
*
*
*
Kaygısız İslam ülkelerinden pek destek göremeyen yüz binlerce Müslüman, canını dişine takarak Hıristiyan Batı’ya ulaşmaya çabalıyor. (Bu arada geçen hafta bir Hıristiyan ülkeye girmek isteyen aç biilaç Müslüman göçmenlerin, kendilerine gönderilen gıda yardımını, üzerinde Kızıl Haç işareti var diye kabul etmediklerini okudum. Ne yaman bir çelişki, değil mi?)Her gün onlarca, yüzlerce insan, hayatını riske atarak gizlice Türkiye’den Yunanistan’a “sızmaya” çalışıyor. Merkezi ve yerel yöneticiler pek oralı değil; hatta
“defolup gitsinler, daha iyi”
havalarında. . . Yunanistan güvenlik güçleri defalarca şiddet kullandı göçmenlere; botlarını devirmeye çalışma, devirme, patlatma, teknelerin yakıtını boşaltma ve sahile ulaşanlara baskı uygulama dâhil. . . . Kimi Batılılar
“Valla bize kadar gelebilirseniz bir şeyler yaparız”diyor (nasıl gelineceği göçmenlerin sorunu tabii), kimi baskı yapıp kovmaya çalışıyor (Macaristan gibi). Sonuç hep trajedi: Suriye’de, Türkiye’de, Avrupa’da. . .
*
*
*
Ve bu arada
bir fotoğraf
çıkıyor ortaya. 3 yaşında bir çocuk. Türkiye’nin zengin bir tatil beldesinin romantik kıyılarında, denizle kumun arasında yüzü koyun yatıyor. Dokunsan uyanacak gibi. Ağzına burnuna su dolduğunu görünce koşup onu kucağına almak ve oradan uzaklaştırmak geliyor insanın içinden. Ama o. . . ölü.
*
*
*
Görüntü çok çarpıcı, parçalayıcı, kanatıcı. Onun için herkes kendince bir şeyler hissetti ya da hissetmiş gibi yaptı. Herkes çeşitli tepkiler ortaya koymaya girişti; bir protestolar, bir isyanlar, bir çığlıklar. . . Bu fotoğrafın
“tarihi değiştirdiği”
bile yazıldı. Fotoğraf gerçekten de
tarihî. . . Ama ne yazık ki tarihi değiştirecek kadar güçlü değil. Gazeteler onu
1972 Vietnam’da kimyasal saldırıdan kaçmaya çabalayan kız çocuğunun ve
1988 Halepçe Katliamı‘ndaki ölü bebeğinin yanına yerleştirdiler. Benim aklıma da 1994’te
Kevin Carter‘a önce Pulitzer ödülü kazandıran sonra da intihar etmesine yol açan fotoğraf geldi (Sudan‘da açlıktan ölmek üzere olan bir kız çocuğunun birkaç kilometre ilerdeki BM kampına ulaşma çabasını ve arkasında onun ölümünü bekleyen akbabayı görüntüleyen fotoğraf yukarıda).
*
*
*
Dünya liderleri parlak demeçler verdi. Türkiye’de iktidar yine hiç kendi üstüne alınmadan Batı’yı suçlamaya girişti. Medyadan, siyaset dünyasından ve toplumdan protesto sesleri yükseldi. Ne kadar içten bütün bunlar? Ne kadar doğru? Ne kadar sahici?Yarın yeni bir
Aylan Kurdi‘nin sahillerimize vurmayacağının garantisi nerede?çoğunuzun üzüntüsü
yalan!
Numara!
Sahtekârlık!. . üzülme sahnesinde “acı çeken kişi” rolünde başarıyla oynayanlar, böylelikle insan olmanın farklı bir boyutunu yaşamanın hazzını hissediyorlar belki. Ama daha fazlası yok işte, yok, yok!
*
*
*
Türkiye çocukların durmadan katledildiği bir ülke. Ve yıllardır buna ciddi ve güçlü bir tepki göstermiyor toplum. 12 yaşındaki
Ceylan önkol
ayağa kaldıramadı halkı. Geçen gün Cizre’de öldürülen 7 yaşındaki
Baran çağlı
da öyle. Aylan kadar
etkili bir ölüm fotoğrafı
olmadığı için fazla ses çıkmıyor onlar için. (Baran ezildi, Ceylan’ın ise parçaları tanınmayacak haldeydi. )Herkes parlak cümlelerle dolu yazılar düzmüyor onlar için. Yaratıcı görseller ve karikatürler üretilmiyor onların ölümünden.
*
*
*
Yazmak istemedim o çocuk hakkında. . . O sahilde yüzüstü uyuyan çocuk için. . . Aslında çok istedim baştan. . . Ama vazgeçtim hemen.
*
*
*
Gördüm ki. . . Herkes üzgün. . . Herkes çocuğun yanında. . . Herkes suçlu arayışında. . . Suçlular bile. . . 06. 09. 2015 – T24