ABDULLAH AYSU: BİR GEZEGEN DEMOKRASİSİ BEKÇİSİ RABİA NİNE! (17. 07. 2015)

198

Memurlar günde sekiz saat çalışır.
İşçilerin sekiz, on, on iki saat çalıştıkları olur. Kadın işçiler erkek işçilerden daha fazla çalışır, daha az ücret alırlar. İşçiler ile memurlar çalışma saatlerini kendileri belirleyemez, işverenleri belirler ve denetlerler. Yani özgür değil, bağımlıdırlar.
Köylüler ise gerektiği zaman, gerektiği kadar çalışırlar. Bağımlı değildirler, kimseden emir almazlar, belirleyeni yoktur. özgürdürler.
İşverenler/şirketler kendilerini doğanın üstünde görürler. Doğadan hep almayı hak sanırlar. Cahildirler. Doğa kıyıcıdırlar. Doğayı tahrip ederek kazanmayı marifet sanır, onunla böbürlenirler.
Köylüler ise, kendilerini ekolojinin bir parçası olarak görür, öyle konumlandırırlar. Doğadaki diğer canlılar gibi sadece doğanın döngüsündeki rollerini yerine getirirler. Doğanın tekerine çomak sokmaz, tahrip etmeye yeltenmezler. Bilgedirler. Doğanın sunduğu olanaklara göre işlerini programlarlar. Doğanın zarar görmemesi için azami özeni gösterirler. Aksi halde özgürlüklerini kaybedeceklerini bilirler.
Şirketler, ekolojiyi tahrip ederek, doğayı paraya çevirmeye çalışırlar. Köylüler ise, doğayı bu paragöz işverenlerden/şirketlerden canları pahasına korumaya çalışırlar. Dozerlerin önüne ölümüne yatarlar. Darp edilirler. Ama yılmaz, onurlu mücadelelerini sürdürürler. çünkü köylülerin korumaya çalıştığı doğa, tüm canlılar için gereklidir. Herkes nefes almak, temiz su içmek, gıda tüketmek zorundadır. Bütün bunlar ancak sağlıklı, tahrip edilmemiş bir doğadan sağlanabilir. Kısacası, bu mücadele, kendilerini doğanın içinde görenlerle, dışında sayanların mücadelesidir.
Semsital Yaylası’nda “Yeşil Yol” yağmasına karşı dozerin geçeceği güzergâhın önüne elinde sopasıyla oturan Havva Ana lakaplı Rabia Bekâr, ‘Yaylaların yolu birleşmeyecek. Kesinlikle istemiyoruz. Vali bize çapulcu diyor. Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, Kaymakam kimdir? Ben, ben, ben, halkım ben’ diye isyan etti. Ve tüm yetkili ve yetkisizlere gezegen demokrasisi dersi verdi. çünkü köylüler esas olarak gezegen demokrasisinin bekçileridirler!
Bu saygıdeğer mücadelelerinde de yalnız değiller. Kendilerine, doğa severler, hukukçular, bilim insanları, bazı basın ve medya kuruluşları ile diğer çeşitli duyarlı kesimler destek vermektedirler. Onlar onurlu mücadele verenlerdir.
Şirketler, para gücüyle hükümetleri yanlış yönlendirerek, güvenlik güçlerini doğayı korumaya çalışan köylülerin üzerine salmaktadır. Askerlerin görevi, en başta toprakları korumaktır. Tahrip edilmiş topraklar, köylüler için yurtluk, vatandaşlar için vatan toprağı olmaktan çıkar. Bunu bütün dünya ülkeleri böyle bilir, toprağına öyle davranır. Bu nedenledir ki İngiltere, porselen imalatını ve ihracatını topraklarımı kaybediyorum diye bıraktı. Bu da gösteriyor ki asker yanlış yerde konumlandırılmaktadır. Eğer bu konumlandırmaya cevaz veren yasalar ise, geciktirilmeden ilgili yasalar ayıklanmalı, değiştirilmeli, işlevsizleştirilmeli veya iptal edilmeli.
Ayrıca hükümetler esas olarak doğadan yana tutum almalı. Doğadan yana taraf olmuyorlarsa veya olmak istemiyorlarsa da en azından tarafsız kalmalı ve halkın üzerine doğa kıyıcı şirketler lehine güvenlik güçlerini sürmemelidir. Yeşil alanları yok ederek, ‘yeşil yol’ yapıyoruz diye gözlere tozpembe perdeler çekmemeli. Doğayı tahrip eden şirketler ile korumaya çalışan halkın mücadelesinde halk,
hükümeti yanında göremiyorsa, karşısında da görmemeli. Hükümet olması gereken yere çekilmeli.
17. 07. 2015 – öZGüR GüNDEM