ERGİN YILDIZOĞLU: ‘GEZİ’DEN GREVLERE’ (01. 06. 2015)

210

Renault işçilerinin eylemiyle başlayan grev dalgasıyla,
“sanayi işçisi,
uzun bir aradan sonra ilk
kez kendi varlığını toplumun algı alanına
soktu”.

Sanayi işçisinin böylece, kritik bir konjonktürde yeniden görünür, sesi duyulur olması, hemen bir başka kitlesel hareketlenme deneyimini,
“Gezi Olayı”nı çağrıştırdı.
Evet, bunlar çok farklı
ekonomik, kültürel
biçimler sergileyen kitlesel hareketlilikler ama, her şeye karşın, en
temel
varlık düzeyinde
paylaştıkları ortak bir özellikleri de var: Her iki kitlesel hareket de
işçi sınıfına
ama, kapitalizmin
farklı
dönemlerindedoğmuş kesimlerine ait hareketler.
Gezi’yle grevler arasında böyle
bir bağ
olduğu
için birinin kitlesel eylemi bize hemen diğerinin kitlesel eylemini anımsattı. Ancak bu
kopuk bir bağdır.
Kopukluk da bir
boşluktan
kaynaklanıyor.
İki dönem, iki kesim
Bu grev dalgası, kapitalizmin önceki yapısal krizinden II. Dünya Savaşı’yla çıkarken şekillenen “Fordist” (otomotiv sektöründe doğduğu için)
sermaye birikim
rejiminioluşturan
iş sürecinin, iş
mekânı düzenlemelerinin, bunların teknolojilerinin
üzerinde gelişmiş
emek/çalışma
biçimlerinin
ifadesi bir
sanayi işçisinin
eylemidir.
“Gezi” “olayı”
ise karşımıza çok farklı kültürel, ekonomik, teknolojik özellikleri içeren bir
“çokluğun”
eylemi olarak çıktı. Bu
“çokluğun”
içinde, varlığı en yoğun biçimde hissedilen gruplar, bunların
sanayi proletaryasından farklarını
vurgulayan özelliklerine atıfla,
“yeni orta
sınıf”, “prekaria”
gibi ifadelerle tanımlandılar.
Gerçekteyse
“prekaria”, “yeni orta
sınıf”, kapitalizmin Fordist sermaye birikimi rejiminin krizi içinde, bu rejimin
dağılan parçalarının, sermayenin krize tepki olarak geliştirmeye
çalıştığı
teknolojilerin, çalışma biçim ve
mekânlarının, buralarda oluşan yeni
emek biçimlerinin
ifadesi kitlelerden oluşuyordu. Diğer bir deyişle, kapitalizm kriz içinde değişirken işçi sınıfı içinde başlayan
“çözülme”
ve
“yeniden şekillenme”süreçleri de karşımıza yeni sınıf kesimleri çıkarıyordu. İşçi sınıfının bu yeni kesimleri,Türkiye’de, tarih sahnesine
ilk kez “Gezi Olayı”
ile çıktılar.
Kopukluk ve boşluk
İşçi sınıfının, iki farklı dönemde doğan kesimleri arasında, siyasi temsil ilişkileri açısından da önemli farklar var. Fordizmin kitlesel işçi sınıfını siyasal düzeyde, sendikaların da katkısıyla, sosyal demokrat, sosyalist, komünist partiler temsil ediyordu. O dönem bu sendikaların, partilerin yapıları, kültürleri, temsil ettikleri sınıfın çalışma, yaşama özellikleriyle uyum halindeydi. O sınıf değişmeye, dağılmaya, yeniden şekillenmeye başlarken, söz konusu sendikaların, partilerin sınıfın yeni oluşmaya başlayan özelliklerine uyum sağlayamadıklarını, zayıfladıklarını, giderek etkisizleştiklerini gördük. Eski biçimlerde ısrar etmek,
liberal demokrasinin
kültür ve pratiklerini benimsemek
bu çürüme sürecini hızlandırdı.
Söz konusu sendikalar, siyasi partiler etkisizleşirken işçi sınıfının temsil ilişkisinin olduğu yer boşaldı.
“Gezi Olayı”nın sergilediği örgüt biçimleri bu
“boşluğu”
iyice hissettiriyordu.
Bir toplumsal
“olay”,
“yeni
öznelliklerin
/ insanın”
doğuşunu da içeren, yeniolasılıkları
yaratırlar. Bu yeni olasılıklar,
“yeni insan”, yeni bir tarihinbaşlayabileceğini
söyler. Ancak bu
“yeni tarihin”
başlayabilmesi için,
“yeni insanı”koruyacak, geliştirecek, siyasileştirecek, eylemini koordine edecek, kalıcılaşmasını,”kendinin bilincine varmasını”
sağlayacak yapılanmalar gerekiyor.
Dün
“Gezi”de ve sonrasında bu yapılanmalar inşa edilemediler, edilemedikleri için de bugün işçi sınıfının iki farklı kesimini birbirine bağlamak mümkün olamıyor. Her iki kesimin de var olan örgütlenme biçimlerine karşı tavırlı olması da ayrıca dikkate değer. Bu
“boşluğu”
doldurmaya niyetli olanların öncelikle iki farklı dönemde doğan iki farklı sınıf kesiminin tepki verme biçimleri arasındaki, ekonomik, siyasi, kültürel, teknolojik farkları, eskinin çürümesinin sonuçlarını (sendikaların tavrı, solun eyleminin dayanışma alanında kalmış olması), yeni olanın özelliklerinin getirdiği sorunları çok iyi kavramaları, bu iki kesimin arasındaki bağın kurulmasına yardımcı olacak çalışma biçimlerini geliştirmeleri gerekiyor.
01. 06. 2015 – CUMHURİYET