ERGİN YILDIZOĞLU: ‘TARİHÇİLERE BIRAKALIM’ (23. 04. 2015)

192

“Arşivleri açalım”,
“1915 yılında
olan
‘şey’in adını
koymayı tarihçilere bırakalım”. Bunlar,
“şey”in adını “Ermeni soykırımı” olarak koymak istemeyenlerin öne sürdüğü itirazlar. Bunlar bazen bilinçli bir siyasi direnişten, bazen de o
“şey”in temelözelliğini
kavrayamamış olmaktan kaynaklanıyor.
Bir ‘şey’
1915 yılında bir
“şey”
oldu! Bu kesin.
“çok sayıda”
insanın yaşamına mal olan kötü bir şeydi bu da. . . Bu
“şey”in, bir
“özne”
tarafından ne kadar örgütlü, planlı olarak yapıldığı tartışılabilir. İttihat ve Terakki
“bir örgütten
ziyade bir liderlikler,
örgütler toplamıydı”, “büyük
çaplı harekâtlar düzenleme
yeteneğinden de yoksundu”iddialarını, Alman devletinin bu
“şey”
olurken Osmanlı askeri yapılarının içinde büyük, hatta kimi zaman belirleyici bir yeri olduğuna ilişkin saptamaları da göz önüne almak gerekir.

Bunlarla, daha çok sayıda benzer sorularla, belirsizliklerle o
“şey”in adının konulması arasındaki ilişki çok zayıftır. Bu belirsizliklerin, soruların aşılması için arşivlere başvursak, cevapları bulmayı tarihçilere bıraksak sonunda karşımıza bir sürü yeni olgu, soru ve belirsizlik gelecektir. Ancak bir
“adım”
atarak
“adını”
koyacak kararı alma sorunu yine ortada kalacaktır. O adımı atarak o kararı o zaman alacak olanlar, bugün çoktan almış olanlardan daha avantajlı ve kolay bir
“işle”
karşı karşıya olmayacaklardır.
Bilgi değil ‘hakikat’
çünkü o
“şey”e adını koymak, bilgilerle değil bir
“hakikat”le ilgilidir. Hakikat bilgiden farklı bir şeydir, var olan bilgi sistemi içine sığmaz, farklı önkoşullara sahiptir.

1915 yılında bir
“şey”
oldu. Bu
“şey”, felsefi olarak tam anlamıyla bir
“olay”kategorisine girer. Beklenmedik bir şeydir, ilk kez olmaktadır, büyük bir toplumsal sarsıntıya ilişkindir. O sarsıntıyla yok olanların
izleri
hâlâ olayın
“yerinde”görülebilmektedir. Bu sarsıntı, içinde olup da hayatta kalanların yaşamlarını, öznelliklerini altüst etmiş, bu hakikate daha sonra ulaşanların hayatlarını olmasa bile öznelliklerini altüst etmeye devam eden bir
travma yaratmıştır.
Bu
“olay”
kendi hakikatini, bu hakikate sadakat ilan eden kendi insanını yaratmış,“Yahudi Soykırımı”
yaşandıktan, evrensel bir tanım oluştuktan sonra da bu sadakat, geriye doğru “Hah
işte bu! Benim adını koyamadığım
bu büyük felaketiancak bu tanımlar”
diyerek bu
“olayın”
adını
“soykırım”
olarak koymuştur.

Her olaydan sonra olduğu gibi,
“adını koyanlar”
bu ada sadakat beyan edenler, bunu evrenselleştirmek için mücadele etmeye başladılar. Kimliğini bu
“olayın hakikati”etrafında inşa eden kuşaklar yetişti. Bir başka grup da bu
“olay”
olmadı diyerek aksini savunmaya başladı. Bir üçüncü kesim de
“bilinemezliklere”
sığınmayı tercih etti, kararını erteledi.

Bu “hakikat” bugün Ermeni halkının/ulusunun, kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hakikati tanımak Ermeni ulusunu/kimliğini tanımakla aynı anlama gelmektedir. Ermeniler vardır! Ermeni kimliğini tanımamak, gerçekliği inkâr ederek yaşamaya karar vermek anlamına gelecek patolojik bir duruma açılmaktadır.

1915’te olan
“şeyin”
adını koymak hakikate ilişkin bir karar,
ahlaki
kaygılarla atılmış bir adımdır. 2015 yılında, bu adımın, bu kararın, arşivlerden çıkacak olgularla, tarihçilerin bulacakları bir belgeyle; adını koymanın ekonomik, siyasi, jeopolitik sonuçlarıyla ilgisi yoktur.

Ermeniler yalnızca insan haklarının
soyut insanı
olarak değil, esasen tarihsel, kültürel, siyasi, ekonomik bir varlık olarak vardır. Bu nedenle artık sayıları gittikçe artan bireyler, esas olarak
ahlaki, devletler de jeopolitik kaygılarla Ermeni kimliğinitanıma,
“olayın”
hakikatini kabul etme, olayın insanının koyduğu
“soykırım”
adını benimseme noktasına gelmektedir.
23. 04. 2015 – CUMHURİYET