NİLAY ETİLER: LÜTFEN İŞ GÜVENLİĞİNİ CİDDİYE ALIN (24. 03. 2015)

200

Televizyonda bir kamu spotu: Başında sarı kaskı ile bir işçi konuşuyor. “Bugün çok mutluyum, biraz önce telefon geldi, hanımı hastaneye götüreceğim, ilk çocuğumuzu kucaklayacağız. Burada gemi yapıyoruz, tankın içinde bırakılması tehlikeli olan bakımsız şaloma nedeniyle içerde gaz sızıntısı var. çalışma izni için gerekli olan gaz ölçümü de yapılamadı, çünkü amirin acelesi var. Kaynakçı arkadaş biran önce işe başlamak zorunda, kaynak kıvılcımı tankın içinde sıkışan gazı ateşleyip…” derken patlama olur. Sonra ekranda şu yazı birikir: Tedbir alın! İş kazası diye bir şey yoktur.
Diğerinde genç bir kadın “Bu şirkette 6 yıldır çalışıyorum, güvenilir bir firma. Yarın nişanım var, bu mutlu günümde bütün sevdiklerim yanımda olacak. Ama birazdan yapmamam gereken basit bir hatayı yapacağım ve beyin kanaması geçireceğim. Yıllarca bitkisel hayata mahkum olarak hayal bile kuramayacağım” diyor. Sonra tekerlekli sandalyeyi çekip üzerine çıkar, dolabın üzerindeki klasörü almaya çalışırken sandalye hareket eder, genç kadın dengesini kaybederek düşer başını masanın kenarına vurur. Ve ekranda şu yazı belirir: İş kazası diye bir şey yoktur!

Bu iki kamu spotu da Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı (çSGB)’na ait. Böyle olmayıp bir sivil toplum örgütüne, derneği vb ait olsa da söylenecek çok şey var. Ama Bakanlık’ın yani devletin kendisi bunu yaptığında söylenecekler artıyor.
Her yıl 80 bin iş kazası meydana geliyor bunlardan 1000-1200 arası ölüm oluyor. Bunlar SGK’ya yansıyanlar. Yani resmi istatistikler. Daha 2-3 gün önce Aziz çelik bunun en az iki katı olduğunu yazdı. İşçi Sağlığı Meclisleri basından toparladıkları bilgilerle ölüm sayısının 2000 civarında olduğu söylüyor.
Söylemeye ne gerek var ama yine de söyleyelim, geçen yıl Soma ve Ermenek’teki madenciler, Isparta’daki mevsimlik tarım işçileri, Mecidiköy’deki inşaat işçilerinin hangisi kendi hatası yüzünden öldü? Biz de bu olgulara bakarak diyoruz ki: Evet gerçekten de iş kazası yoktur, iş cinayeti vardır.
çSGB’nin kamu spotlarının dilini hep birlikte okuyalım: bir mutlu bir olay öncesi bir talihsizlik yaşanıyor, birinde nişan diğerinde baba olmak. Bakanlığın bu yaklaşımını medyada da görürsünüz. Olay magazinleştirilmiş yani tipik bir 3. sayfa haberi olarak sunuluyor: olayı yaşayan kurban olarak ilan edilmiş, etrafındakiler de mağdur.
Tersane spotunda çalışma izni için gerekli ölçüm yapılmadığı halde konuyu “tedbir alın” noktasına bağlıyor. Demezler mi “af edersiniz ama çalışma izni olmayan bir yerin çalışması halinde çalışma Bakanlığı’nın nasıl sorumluluğu olmaz?” Şaka mı bu? Yoksa işçilerin zekasını sınamanın bir yolu mu?
Bu olay özelinde işçilerin alacağı tedbir, en iyi ihtimalle durumu Bakanlığa şikayet etmektir. Gerçekte ise yapılması gereken işçilerin işi durdurması ve çalışmayı red etmesidir.
Diğer yandan Bakanlığın ABD’de benzer “iş kazası yoktur” kamu spotlarından esinlendiği anlaşılıyor. Bizdekiler ile en önemli fark ise şu: her birinde olayın nedeni açıklarken bir işçinin tedbirsizliği bir de iş koşullarındaki eksiklik yani patronun yapmadığı şey söyleniyor.

örneğin gökdelenlerin tepesinde kaynak yapan bir işçi “Ailemi tatile götürebilmek için fazla mesai yapıyorum. Birazdan aileme bir iş kazasında öldüğümü söyleyecekler. İşte bu bozuk kemerle oturuyorum ve şirketin bu bozuk tankları kontrol ettirmesi gerekirdi” derken patlama oluyor.
İş kazaları ile ilgili spotların ABD ve Türkiye versiyonlarına baktığımızda, Türkiye versiyonunda tüm sorumluluğun işçiye verildiğini, adeta işverenlere “kıyamadıkları” görülüyor.
Yani çSGB, patrona halel gelmesin, incinmesinler diye kamu spotlarını kendince değiştirmiş. Bunun nedenini başka bir yerde görebiliyoruz. Başka bir kamu spotu: “İş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı alınan her önlem bir fabrikanın üretimini ve itibarını korur. İster işveren olun ister çalışan lütfen iş güvenliğini ciddiye alın. çünkü takmazsak kaybederiz. Güvenle büyü Türkiye, çSGB. “
İş kazalarının tek sorumlusu işçiler midir? Yani Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Yahu hırsızın hiç mi suçu yok?!”
çalışma mevzuatı der ki, işveren iş güvenliği almakla sorumludur. Elbette bunu denetlemek de Bakanlığın görevi. Bakanlık denetim görevini yaparken yetersizlik içinde, sonra televizyonda işverene mesaj gönderiyor: lütfen iş güvenliğini ciddiye alın.

Bu arada televizyonu seyreden işçi sınıfı. Patronların televizyon seyretme sıklığı hakkında bir bilgimiz yok.

Şimdi şu soruları sormak gerekir:

İş kazalarına karşı alınan her önlem fabrikanın üretimini ve itibarını mı korur yoksa işçinin canı mı? Devletin amacı ne olmalı? Devlet kimden yana? İş kazalarına karşı önlemi işçi mi alacak patron mu?

Bu soruları işçiler kendilerine sormalı.
Yanıtlarını da kendileri vermeli.
Ve sonrasında gereğini yapmalı.
24. 03. 2015 – EVRENSEL