ASLI AYDIN: AKP’NİN 4 AYDA ÇÖKEN PLANI (12. 03. 2015)

192

2014’ün Kasım ayında yandaş basın tarafından ekonomide “devrim yapacak eylem planı”, “ekonomiyi uçuracak yapısal reform paketi” başlıklarıyla kamuoyuna servis edilen Davutoğlu’nun 25 maddelik reçetesi henüz daha üzerinden 4 ay geçmesine rağmen çöktü.
Neydi 25 madde? örneğin ithalata olan bağımlılığın azaltılması, orta ve yüksek teknolojiye yönelik yeni yatırımlar, yerli üretim ve yerli kaynaklara dayalı enerji üretimi, enerji verimliliğinin geliştirilmesi, sağlık endüstrilerinde yapısal dönüşüm- sağlık turizminin geliştirilmesi gibi maddeler. Sözümüz ona böylesi bir yapısal dönüşüm ile 2018 yılında milli gelirde 490 milyar dolarlık bir artış yakalanacaktı.
Sanayi üretiminin giderek taşeron, montaj üretime dönmesini, bu dışa bağımlı yapının gün geçtikçe emeği niteliksizleştirmesi, güvencesizleştirerek değersizleştirmesini eleştiren bu alana dair yaşanan kıyıma ilişkin kaygı taşıyanlar bu maddeleri açıkçası çok da ciddiye almamışlardı. çünkü bugüne kadar para bol iken bu alanları talan ederek spekülatif piyasaların iştahına teslim edenlerin şimdi para bittiğinde haydi üretim ekonomisine geçelim demesine kimse inanmaz. Rasyonel değil, hatta arka plandaki sıcak parayı tekrar çekmeye dönük politikalar, bu vaatlerin tam tersi istikamette yer alıyor.
Ayrıca halihazırda geçen senenin aynı dönemi itibariyle aralık ayında takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksinin %7,1 ‘den %2,6’ya çakılması, 2015 Şubat’ı ihracatının 2014/Şubat’ına kıyasla gerilemesi ve artan işsizlik, iç talepteki gerileme, dış borçların finansmanı gibi büyüyen sorunlar da ekonominin geleceğinde bir büyüme olasılığına yer vermiyor.
Fed’in faiz artırımına doğru ilerleyen her günde daha da açılan bu gediklere bir de ülke içinde siyasi istikrarsızlık olarak adlandırılan özünde AKP’nin ülkeyi yönetememesi durumunun süregitmesi, AKP koalisyonundaki parçalı yapının giderek devlet krizine dönüşmesi durumu eklendiğinde, Türkiye artık küresel sermaye açısından “yatırım yapılabilir” bir ülke olmaktan çok uzak.

çok net; para durduğu sürece, sanayici üretemiyor, malını ihraç edemiyor, maliyetleri yükseliyor, istihdam edemiyor. Bu tıkanıklık içinde döviz getirecek yatırımcı yukarıdaki ekonomik ve siyasi riskleri üstlenmez. Sisteme sıcak paranın girmesini, çarkların yeniden dönmesini bekler.

Dolayısıyla bu beklentiye yönelik olarak hazırlanan bu “planların” amacı öncelikle uluslararası tekelleri Türkiye’nin “riskli bir ülke olmadığı”na inandırmak, sonrasında özelleştirme ihalelerine müşteri bulabilmek ve bugüne kadar döviz kazandırma potansiyeli düşük, inşaat-gayrimenkul ve hizmetler sektörüne gelen doğrudan yatırımları yeniden canlandırmak.
Davutoğlu’nun Babacan ve Şimşek’i de yanına alarak gerçekleştirdiği ABD ziyareti de bu girişimlerin bir parçası olarak okunabilir. Goldman Sachs’dan Türkiye’deki Akbank hisselerini satışa çıkaran Citibank’a uzanan büyük sermaye sahipleriyle yapılan toplantı kuvvetle muhtemel ekonomide ikili bir yapının olmadığına ve ekonominin yeniden öngörülebilir olacağına dair bir ikna çalışmasıyla geçti ve özelleştirme takvimi, rekabetçi yani ucuz ve güvencesiz (düşük maliyetli) emek gücü,
kentsel dönüşüm ve doğal kaynaklar gibi rant olanakları pazarlandı. AVM yasası, sağlığı daha ticarileştirecek ve teknoloji çöplüğüne dönüştürecek ilaç tekellerini ülkeye çekecek projeler, İmar Kanunu-İskan Kanunu gibi rant katma değerli yasalar eşliğinde hükümetin “çabaları” anlatıldı.
Ne var ki ekonominin öngörülebilir olmadığı yerde bu vaatlerin tek kuruş doları bile çekemeyeceği ortada. Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’na “Ey Merkez Bankası faizi indirmek için neyi bekliyorsun” diye çıkıştığı 16 Ocak’tan bu yana dolar kurundaki yükseliş ; Türkiye piyasalarından kaçan döviz 1,7 milyar dolar. Davutoğlu’nun ABD ziyaretini müteakiben piyasada yabancıların satışa devam etmeleri, toplantıdan ekibin eli boş döndüğünün de kanıtı…
12. 03. 2015 – BİRGÜN