Yaşar Kemal’in, Kafkaslardan başlayıp çukurova’ya uzanan olağanüstü yaşam öyküsü İstanbul üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde
sona erdi. Edebiyatımızın ‘Ağrı Dağı’ Yaşar Kemal tedavi gördüğü İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Sadece biz değil, dünya halkları bir halk ozanını, bilgesini yitirdi. Hepimizin başı sağ olsun.
En az yapıtları kadar yaşamı ve kişiliği ile hepimize çok şey katan ‘Toros yürekli’ Yaşar Kemal yüzlerce kez anlatılmış, hatta belki de şu anda memleketin herhangi bir yerinde yaşanmakta olan öyküler anlattı bize.
Yaşamı çoğaltan
yapıtları ile kâh köylüye zulmeden Abdi Ağaya karşı baş kaldırıp Toroslara çıkan
İnce Memed
olduk,
Kâh ‘Angara’ ile işbirliği yapan çeltik ağalarının başka kasabaya tayin ettirirken arkasından
Teneke
çaldırdığı kaymakam Fikret Irmaklı. . .
Kâh
Ağrı Dağı Efsanesi’nde
dağ köylerinde yaşayan Ahmet ve paşanın kızı Gülbahar’ın her engeli aşan destansı sevdasında kendimize yer aradık,
Kâh
‘bütün mümkünlerini yitirmiş’ köylülerin hayatta kalmak için bir ermiş yaratıp, ona sığınmalarını anlattığı
Yer Demir Gök Bakır’da
efsane ile acımasız gerçek arasında gidip geldik. . .
“O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler”
diyerek başladığı
Demirciler çarşısı Cinayeti‘nde kan davasına tutuşan ağaların yanı başında yazılan yeni tarihe,
Bir Ada Hikâyesi Dörtlemesi
ile binlerce yıldır beraber yaşayan halkların kardeşliklerine, kültürlerinin güzelliğine, çeşitliliğine ve uyumuna olduğu kadar savaşın, mübadelenin korkunç yüzüne de tanıklık ettik.
Yaşar Kemal’in Yaşamı Da Bize Anlattığı öyküler Gibidir.
öyle bir öykü ki;
Adana’da pamuk tarlalarında batozlarda ırgatlıktan traktör sürücülüğüne, pirinç tarlalarında su bekçiliğinden arzuhalciliğe,
öğretmenlikten kütüphane memurluğuna,
Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ilk genel başkanlığından PEN Yazarlar Derneği’nin de ilk başkanlığına hayatla yoğrulmuş….
Yoksulluğu, hapisleri, sürgünleri, baskıları iliğine kadar yaşamış….
Eserleri 40 dile çevrilip, Nobel Edebiyat ödülü’ne aday gösterilen ilk memleket yazarı olmuş…
“Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim”
sözünün hakkını sonuna kadar veren bir yaşam öyküsü. .
Osmaniye’nin Hemite köyünde başlayan bu efsanevi yaşam öyküsü bir buçuk aydır yoğun bakımda kaldığı
İstanbul üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde noktalandı.
Sadece edebiyatımızın değil,
barışın, kardeşliğin, eşitliğin ve adaletin yılmaz savaşçısı bir ulu çınarı kaybettik.
Gölgesi altındakileri daima korumaya devam edecek bu ulu çınarı,
“İnsanlar dünyaya geldikten sonra, ellerinden alınamaz ya da alınmaması gereken bir takım haklara sahip olurlar. Yaşama hakkı, yeme hakkı, doyma hakkı, başını sokacak bir yer bulma hakkı, işkence edilmeme, tutsak olmama, sömürülmeme hakkı, eğlenme, dinlenme, gülebilme hakkı. . . Bunların hepsi insanların insanca yaşamasını sağlarlar. Bunlardan bir tanesi olmazsa insanoğlunun onuru zedelenir, yaşamasının tadı tuzu kalmaz. Şu yaşanası dünya ağı kesilir insanın başına”Sözleri ile özetlediği insanlığın öz değerlerine sonuna kadar sahip çıkarak yaşatmaya devam edeceğiz.