ASLI AYDIN: KUR, ENFLASYON, RANT VE GASP (19. 02. 2015)

204

AKP iktidarının inşa ettiği ekonomik modelin çarpıklığını, emek düşmanlığı ve halk karşıtlığını bu köşede hemen hemen her yazıda altını çizdik. Bugünlerde ise bu modelin köşe bucağında oluşan kriz dinamikleri başta emekçiler olmak üzere tüm toplumun üzerinde kara bulut gibi dolanıyor. Emeğin kazanımlarından sermayeye kazanç oluşturanların, halkın birikimlerinden bir avuç rantiyeciye fırsat yaratanların kurduğu bu soygun düzeni, şimdi sürüklendiği krizin bedelini yine halka yıkmaya hazırlanıyor. Birkaç belli başlı gelişmeyle bu eğilimi ortaya koymaya çalışalım.
Model, sermayenin inşaat ve hizmetler alanında birikimini yoğunlaştıran, üretimciyi müteahhide dönüştüren bir modeldi. Küresel para bolluğunun yüksek faiz ile çekilebildiği dönemlerde ucuzlayan kur ile sanayici ithalata yüzünü döndü, ciddi bir kısmı üretimden çıkıp ithal mallar üzerinden perakendeciliğe başladı. Üretken sermaye küçüldü, kalanlarda üretimin her aşamasında ithalata bağımlı hale geldi. Şimdi ise ucuz kur dönemi sona erdi, dolar 2,5’ların üzerine tırmandı, ithal ürünler pahalandı, mal ve hizmetlerin üretilmesinden satışına kadar olan her faaliyet daha maliyetli hale geldi.

I.
Bu faaliyetlerin başında inşaat geliyor. Demir, çimento gibi girdileri dolar üzerinden ithal eden inşaat sermayesi, girdi maliyetlerinden konuta yansıyacak zammın yüzde 10’un altında kalmayacağını belirtiyor. Al Jazeera’ye konuşan bir inşaat firması yöneticisi, konuttaki bu artışın arsa sayısının artırılmasıyla çözülebileceğini öneriyor. “Arsa sayısı kısıtlı, hep aynı arsalar önünüze geliyor” diyerek aslında hükümete inşaat için daha geniş ve “farklı” alan açma “sorumluluğunu” hatırlatıyor. “Farklı”dan kastı ise kent merkezlerinde imara açılacak yeni alanlar. Şüphesiz şöyle bir konjonktür karşımızda; kurdaki artış nedeniyle zamlı konutların alıcısı artık çoğunlukla döviz geliri olanlar. Sadece yabancı değil, döviz geliri elde eden tüm sermaye için dolar kurunun yükselmesi ülkedeki konutları cazibeli hale getiriyor. örneğin 2014’te satılamayan konutların arttığı bir süreçte yabancılara satışın bir önceki yıla göre yüzde 55,6 yükselerek tarihi zirveye ulaşması, bu gidişatın bir göstergesi olarak yabancı sermaye yönünden yorumlanabilir. Dolayısıyla, 2015’te zam ve şişen stokların giderilmesine dönük imara açılacak arsa sayılarında artış yani kent merkezlerinde daha geniş bir alanın hedeflenmesi kaçınılmaz olacaktır.

II.
Kurdaki artışın kuşkusuz değeceği etkili yer enflasyondur. Merkez Bankası’nın kendi söylemiyle kurdaki yüzde10’luk bir artış, enflasyonda 1,3 puanlık yükselişe yol açıyor. Oldukça büyük bir etki. Tarımda uygulanan neoliberal politikalar; tarımsal arazilerin imar rantlarına açılması (2000-2013 yılları arasında 3 milyon hektar arazi üretime kapanmıştır), devlet desteğinin daraltılması gibi müdahalelerle birçok tarımsal ürün artık ithal ediliyor. Sadece sofralarımıza değil, örneğin pamuk ithalatı kur artışını tekstile-giyime zam olarak yansıtıyor. Dolayısıyla üretici fiyatlarındaki artış 2015 Ocak itibariyle 12 aylık ortalamada yüzde 10’a uzanırken (yüzde 9,59), bu artışın çok kısa bir vadede tüketici fiyatlarına yansıyacağı söylenebilir.

III.
MB verilerince Aralık sonu itibarıyla özel sektörün uzun vadeli borcu 2013 yılsonuna göre 11. 5 milyar dolar artarak 167. 5 milyar dolara; kısa vadeli kredi borçları ise 3 milyar dolar artarak 44. 5 milyar dolara yükseldi. Kur artışı borçlardaki maliyeti arttırırken, sermayenin elde ettiği karları da geriletmeye başladı. Sermaye kardan vazgeçer mi? Hele ki AKP iktidarının tam da bugünler için çalışma yaşamı üzerinde gerçekleştirdiği güvencesiz-esnek-taşeron çalışma, sosyal güvenlikte dönüşüm vb. düzenlemelerle maliyetsiz ve yasal olarak engelsiz işten çıkarma bu kadar kolaylaşmışken, işgücü maliyetleri üzerinden karı kurtarma olanağı sağlanmışken… Bu gidişatın iki sonucu oluşabilir, kurdaki artış ve iç talebin düşüş eğilimi sürerken üretimin küçülmesi ve ardından kitlesel işten çıkarımlar baş gösterebilir. Yahut bu konjonktürün daha uzun soluklu olduğu düşünülürse, daha düşük maliyet sağlayacak şekilde verili emek gücüne daha güvencesiz, daha düşük ücretli işler sunulabilir.
19. 02. 2015 – BİRGÜN