NİLGÜN CERRAHOĞLU: YÜZDE 50’NİN NEFRETİ’ (10. 02. 2015)

219

Samimiyetsizliğin dünyada bunca tavan yaptığı, bu kertede doğal karşılandığı,”eşyanın tabiatı”
görüldüğü başka bir ülke var mıdır acaba?Twitter, değişik ülkelerin
“içerik kaldırma taleplerini”
açıklamış…
2014’ün ikinci yarısındaki
“1982”
sansür talebinden neredeyse tümü,
“1820”si Türkiye’den!
Orhan Kemal Cengiz
dünkü yazısında hatırlatıyordu: Hem dünyada bu bağlamda açık ara yasak talebi birincisiyiz. Hem devleti yönetenler çıkıp alay eder gibi her fırsatta “ileri demokrasi”den dem vuruyor…”En özgür medya bizde!” diye şişiniyor. . .
Niye?
çünkü “samimiyetsizliğin”, “çifte standardın”, “ağzından çıkanı kulağı duymama halinin” bedeli yok Türkiye’de.
Gücü elinize aldığınızda dilediğinizi söyleyip, dilediğiniz gibi atıp tutabiliyorsunuz. Kimse “Hop!” demiyor.
Hafta sonu
Arınç‘ın o inanılmaz “yüzde 50’nin bakışındaki nefreti seziyorum” salvosu üzerine gene aynı samimiyetsizlik tsunamisi ile sarsıldım.
“Eskiden sokağa çıkardık. Etrafımız bizi severdi. Muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum. Kemikleşme, kamplaşma var. Bu bizim yüzde 50 oyumuza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir!” diyor Arınç.
Bonjour. Gutentag. Günaydın…
Dış gözlemci gibi
Sanırsınız 12 yıldır iktidar ve devlet kademelerinin en tepe noktalarında yer alan görmüş geçirmiş “AKP” kurucusu deneyimli bir siyaset adamı değil de, ülkeye yeni ayak basan bir BM gözlemcisi konuşuyor…
Arınç birdenbire “şimdi”(!). . “yüzde 50’nin bakışında nefret seziyor!”. . .
O “nefret” o bakışlara nasıl yerleşmiş ola ki acaba?
Ekmek almaya giden
Berkin‘in vurulmasında, Gezi’deki biber gazında, Soma’daki İsrail dölü çıkışı, tokadı, tekmesinde, farklı inançları miting meydanlarında yuhalatmaya varan bir “ötekileştirme”de, “Kadın toplum içinde gülmeyecek!” buyuran Arınç’ın kendi demeçleri dahil “ikinci cinsi” aşağılayan, yok sayan, kuluçka makinesine indiren söylemlerde, 17 Aralık’ın savunmasında o “nefret” boy vermiş olmasın?
Bunlar yaşanırken Bülent Arınç Türkiye’de değil miydi?
ülkeyi her fırsatta ikiye ayıran “Biz ve onlar”, hatta “onlar”ı alt kategori insana indirgeyen “bunlar” söylemiyle AKP oy devşirirken. . aklı nerdeydi?
Bülent Arınç bey şimdi “nefretle bir bakış seziyor”muş. Geçmiş olsun.
Devletin başı ‘umut ufku’ sununca

Bugün İtalya’nın yeni Cumhurbaşkanı
Sergio Mattarella‘yı yazacaktım…
Cumhurbaşkanı olmadan önce mütevazı 50 metrekarelik bir evde oturan ve küçük bir “Panda”yla gezen Mattarella; -heyhat!- Türkiye’de sürekli “nefret tohumu” eken devlet anlayışından tam 180 derece zıt bir anlayışı temsil ediyor.
Geçen salı parlamentoda yaptığı devir teslim konuşması -Türkiye’de devlet yönetimi biçiminin tam tersi olan “kucaklayıcılığı” ile büyük beğeni aldı ve takdir kazandı.
İtalya’da manşetlerden inmeyen Mattarella’nın konuşmasının en ayırt edici noktası; ülke birliği ve bütünlüğünü, salt toprak bütünlüğü olarak değil, toplumsal birleştiricilik bağlamında öne çıkarmasıydı…
çiçeği burnunda yeni Cumhurbaşkanı, çizmeyi merkez sol ve
Berlusconi
sağı arasında yıllarca kutuplaştıran zehirli iklimi değiştirmek ve kırmak adına “birleştirici, uzlaştırıcı, yatıştırıcı, barışçı” bir dil kullanmaya azami gayret gösterdi.
Devlet başkanı sıfatıyla, cumhurbaşkanı görev tanımını, devlet yönetiminde güçler arası dengelerin tesisi; hükümetin (cumhurbaşkanlığı nezdinde) yeri ve rolünün tanımı, anayasal özgürlüklerin güvencesinin devamı, başta gençler olmak üzere bütün topluma “umut ufku” şeklinde tanımladığı bir gelecek tasavvurunun aşılanması şeklinde ortaya koydu.
Meclisteki ilk konuşmasında Mattarella, döne döne bu noktaların altını çizdi.
Aynı zamanda yargıç ve hukuk profesörü olan yeni devlet başkanı konuşmasına, öncelikle sorumluluğunu “ulusal bütünlüğü temsil etmek” bağlamında tanımlayarak başladı.
Hukuk profesörü Cumhurbaşkanı “toprak bütünlüğü” ötesinde “bütünlüğü”, “yurttaşların beklenti, emellerinin bütünlüğü” olarak da tarif etti.
Ardından adaletsizliği artıran krizin yaralarının sarılmasına değindi. “Kurumların halka yakınlığının ölçütü, bu önceliklerin karşılanmasına bağlıdır!” dedi.
Sözlerine sonra “cumhurbaşkanının hakem olduğunu”
söyleyerek devam etti.
“Hakemlik rolünün, anayasayı güvenceye almakla belirlendiğini” belirtti.
“Kuralların uygulanması” ve “tarafsız olmak”la tanımladığı “hakem”lik görevini… Mattarella ardından şöyle açtı:
“Adaletin hızla işlemesi, basın özgürlüğü başta tüm özgürlükler önündeki engellerin kaldırılması, kadınların ayrımcılık ve şidde tkorkusu duymadan yaşamaları, çocukların çağdaş eğitim almaları, gelecek güvencelerine sahip olmaları, bütün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin, eşit sosyal değer sahibi oldukları gerçeğinin teslimi. . özetle hukukun üstünlüğünün uygulanması…”
Yolsuzlukla mücadeleye ayrıca güçlü atıf yapan Mattarella’nın konuşmasını, unuttuğumuz başka bir gezegenden yapılan bir konuşmaymış gibi dinledim.
Bir bu konuşmanın köşe taşlarına bakın…
Bir bizde geçerli olan “bitaraf olan bertaraf olur” düsturuna…
“Gözlerinde nefret sezilen yüzde 50″nin hayal dahi edemeyeceği sözler bunlar….

10. 02. 2015 – CUMHURİYET