Bu başlık, Doç. Dr. Betül Urhan’ın son kitabının adı. Aslında başlık her şeyi özetliyor. Urhan’ın kitabı, sendikalarda kadınların var oluşları ya da -daha gerçekçi olmak gerekirse- var olamayışları üzerine bir araştırma… Bu konu üzerinde çok fazla araştırma olmadığını biliyoruz. Kitapta hem sendikalar hem de kadın örgütleri için pek çok yararlı bulgu var. Bu kısa yazıda hepsinden bahsetmek olası değil, sadece bana ilginç gelen birkaç noktadan bahsetmek istiyorum.
Her ne kadar sendikal örgütlenmenin modasının geçmiş olduğunu savunan liberaller olsa da sendikalar günümüzün en önemli toplumsal örgütlenme araçlarından biridir. Günümüzün neoliberal dünyasında, giderek vahşileşen çalışma koşullarında sendikalar ve sendika dışı örgütlenmeler sığınabileceğimiz birkaç yerden biri. Bunlar, emeği ile yaşamını sürdüren kişiler için yaşamı katlanılır hale getirmenin bir aracı belki de. İşverenler açısından ise her koşulda başının ezilmesi gereken bir yılan! Hatta sendikalaşma oranlarının o kadar düşük olduğu Türkiye’de bile!
Kadınların çalışma yaşamındaki bulunuşlarının toplumsal cinsiyet normlarıyla şekillendiği bir yerde, elbette sendika içindeki durumun farklı olması beklenmez. Ortada pek çok sorun var; örneğin çalışma yaşamına giren bir kadının hane halkı sorumlulukları ve buradan kaynaklanan onca işi omuzlarındayken, sendikal mücadele için ne zamanı ne de enerjisinin kalmaması. Kadınlar sendikalarda örgütlense bile bu kez sendikacıların “erkek egemen” ve ataerkil yapısı karşısına çıkıyor. örgütlenme biçimleri, eylem tarzları, toplantı saatleri vb. gibi pek çok özelliği ile erkeklere ait olan sendikalarda bir kadın nasıl var olabilir? Urhan’ın buna “Dünya deneyimleri sendika içi demokrasiyi sağlamanın ve kadın üyelerin aktif olmalarını teşvik etmenin en etkili yolunun kadın komisyonları ve komitelerini işletmek olduğunu göstermektedir” diye yanıt veriyor. Ancak araştırmanın sonuçları, bu birimlerin sendikalarda çoğunlukla olmadığını, olanların da işlevsiz olduğunu ya da kurumsallaşmadığını gösteriyor.
Kitapta, kadın işçilerin sendika üyeliği için bile eşinden izin aldığı gerçeği ile karşılaşıyoruz. Hatta bazı sendika uzmanları kadın işçi yerine doğrudan kocasını örgütlediğini belirtmiş. Bu durum, ataerkil normlar çerçevesinde kadının kendi yaşamı hakkında karar verememesine işaret ederken başka bir şeyi beraberinde getiriyor. O da tüm ailenin, çoluk-çocuk anne-baba şeklinde eylemlere katılmasıdır. Kadınları eylemde yalnız bırakmamak uğruna da olsa eylemin toplumsallaşmasını sağlıyor. Kanımca bu, eylemleri toplumsallaştırma açısından sendikaların üzerinde çalışması gereken bir nokta.
Sendika yöneticiliği durumuna bakıldığında kadınların hiyerarşinin daha alt basamaklarında yoğunlaştığı görülüyor. Kadın ve erkek yöneticilerin, sendikal bağlamda kadın sorununa yaklaşımları da farklılaşıyor. Kitapta yer alan bu cümle kanımca oldukça önemli: “Erkek yöneticilerin hem toplumda hem de sendikalarda kadını “anne ve eş” olarak tanımladığı ve kadınların eşitliğinin “dinsel ve geleneksel” bir eşitleme anlayışı ile savundukları gözlenmiştir. ” Böylece kadının gerek çalışma yaşamında gerekse sendikal örgütlenmede yaşadığı sorunlar kelimenin tam anlamıyla kendi üstlerine alınmıyor, bir üst düzeye havale ediliyorlar. Kadın sendika yöneticileri için ise durum farklı ve daha fazla umut vadediyor. Kadınlar, sendikalarda var olan ayrımcılık ve eşitsizliğin çözümsüz olmadığına inanıyor ve eşitsizliğin sendikaların politikaları ile müdahale edilebilecek bir konu olduğunu düşünüyorlar.
Kadınların katılımını artırmak için kota, nispi temsil gibi uygulamaların hem kadın hem de erkek sendika yöneticileri tarafından önemsiz bulunduğunu araştırmadan öğreniyoruz. Oysa ki bunlar başlangıç için sadece bir adım olabilir. Sendikaların tüzüklerini elden geçirip toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadın sorunlarına duyarlı bir hale büründürmesi önemlidir. çünkü uygulaması için zaman geçse bile bu sendikanın niyetidir ve kendisine koyduğu bir ilkedir.
Ancak esas sorun kadınların gerek sendika içinde gerekse hayat içinde verecekleri mücadelede yatmaktadır. Bu mücadele kadınlar tarafından yürütülmedikçe başarı şansı zayıf kalmaya mahkum olmaktadır.
27. 01. 2015 – EVRENSEL