ERKAN AYDOĞANOĞLU: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK (15. 01. 2015)

248

Daha iyi bir yaşam ve gelecek için mücadele eden her insan ya da mücadele örgütü, herhangi bir konu karşısında tutumunu belirlerken, attığı ya da atacağı adımların sonuçlarını düşünerek hareket etmek zorundadır.
Sendikal mücadele açısından bakıldığında, emekçilerin hak alma mücadelesi sürecinde ortaya çıkan her olumsuzluk, özellikle ilk kez örgütlenen, o ana kadar farkında olmadığı çelişkileri en derin şekilde yaşayanlar açısından önemli sonuçlar ortaya çıkarır.
Türkiye’de genel olarak örgütlenme süreçlerinde, özel olarak sendikal mücadelede mevcut hakları koruma ve hak kazanma koşullarının giderek zorlaşması, geniş emekçi kesimleri üzerinde, ne yapılırsa yapılsın, nasıl mücadele edilirse edilsin, asla başarılı olunamayacağı gibi yaygın bir düşüncenin, daha doğrusu ön yargının gelişmesine yol açabiliyor. Tipik bir “öğrenilmiş çaresizlik” haline gelen bu durum, toplumsal yaşamın her alanında giderek yaygınlaşan bir özellik gösteriyor.
Kapitalist sistemin temel özelliklerinden birisinin, insanları nesneleştirmek ve onları sistemin çıkarları doğrultusunda istediği gibi “yönetebilir” ve “yönlendirebilir” hale getirmek olduğu bilinen bir gerçek. Bu şekilde toplumun geniş kesimleri, eğitim sisteminin de yardımıyla, bir taraftan sistem karşısında daha “uysal” ve “itaatkar” hale getirilirken, diğer taraftan bu durum, sistemin kendisini yeniden üretmesini ve yenilemesini sağlayan en önemli mekanizma işlevi görüyor.
Günlük hayatın akışı içinde pek çok kişi gibi, emekçiler de sürekli şikayet ettikleri koşulların ya kendiliğinden değişeceğini sanıyor ya da kendisi dışında birilerinin gelip bu koşulları düzeltmesini bekliyor. Bu sıkıntılı ruh hali, özellikle emekçiler arasında bir süre sonra kendi potansiyel güçlerine yabancılaşmasını beraberinde getirirken, “öğrenilmiş çaresizlik” durumunu besleyen bir rol oynuyor.
İnsanların herhangi bir sorun karşısında çaresiz olduğunu düşünmesinin, onları ister istemez en temel güncel ekonomik-siyasal gelişmeler karşısında bile daha pasif ve edilgen bir konuma itmesi kaçınılmaz. Bu durum Türkiye’de öylesine yaygın bir hal almış ki, yaşanan pasiflik ya da edilgenlik durumu, tek tek bireyleri sisteme ve onun düşünce dünyasına karşı gelmek bir yana, sanki bütün sinir uçları alınmış gibi davranmaya, yaşanan herhangi bir olay karşısında sessiz ve tepkisiz kalınmasına neden olabiliyor.
öğrenilmiş çaresizlik durumunun kaçınılmaz bir sonucu olarak sadece bireyler değil, onları kendi sınıf çıkarları doğrultusunda harekete geçirmekle sorumlu olan örgütlü yapıların içine girdiği sessizlik ve tepkisizlik durumu dikkat çekici. Bireyler içinde bulundukları mevcut durumu ve bu durumdan kaynaklı sorunları çözmek için harekete geçmeden, güçlerinin farkına asla varamayacaklarından, yaşadığı her olumsuzlukta, kendi payını bir tarafa bırakarak, önce başkalarını suçlama eğilimine giriyor ve bu durum sorunu çözmek bir yana daha da derinleştiren bir rol oynuyor.

İnsanların çalışma koşullarında ve günlük yaşamında tek başına değiştiremeyeceği, kendi denetimi dışında gelişen pek çok şey olabilir. Ancak şu ya da bu alanda yaşanan sorunların kalıcı olarak çözülmesi için atılması gereken ilk adım, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen tek tek emekçilerin öncelikle kendisi için sorumluluk alma bilincine sahip olması, kendisini temsil ettiğini mücadele eden bütün örgütleri harekete geçmeye zorlamasıdır. Aksi halde zaten toplum genelinde yaygın bir hastalık haline gelen “öğrenilmiş çaresizlik” durumunun, emek mücadelesini, içinden çıkılması zor bir çıkmaza doğru sürüklemesinin önüne geçmek çok zor olabilir.
15. 01. 2015 – EVRENSEL