Charlie Hebdo katliamı vesilesiyle bir kez daha gördük ki Türkiye’deki İslamcı ana akım da Arap ülkelerindeki benzerleri gibi kendi içindeki zorunlu bir tartışmadan ilelebet kaçmak için dünyanın geri kalanı ile sürgit savaşmayı tercih ediyor.
Toplu cinayet işlerken bunu
İslam’ı savunmak adına yaptığını söyleyen radikalleşmiş lümpenleri müstahak oldukları gibi lanetlememek için bin dereden su getirip “ama”lar uydurmak, bu savaşın bir tezahürü.
Bu katliamı kınarmış gibi yaparken aynı anda hafifletici nedenler icat etmek, suça anlayış göstermekten başka bir sonuç doğurmuyor.
Charlie Hebdo katliamının maktullerini kışkırtıcı ve suçlu, faillerini ise kışkırtılan ve kurban durumuna tevil ediyorlar.
Resmi ağız mesela, “Sebebi ne olursa olsun teröre karşıyız” dedikten sonra şöyle konuşuyor:
“Bugün
Avrupa’yı özellikle tehdit eden başka bir unsur ise artarak devam eden İslamofobi ve ırkçılıktır. Bu terörü tetikliyor. İnsanların inanç özgürlüklerine saygı duymak gerekiyor. Herkesin inancına dinine kültürüne saygı duymak gerekiyor. “
Yetimhanede büyüdükten sonra ergenliklerinin geçtiği
Paris’in kuzeydoğusundaki Buttes-Chaumont semtinde uyuşturucu ve hırsızlık suçlarına bulaştıkları öğrenilen 1980 ve 1982 doğumlu Said ve Cherif Kouachi kardeşlerin inanç özgürlükleri kısıtlanarak saygısızlığa maruz kaldıkları için mi radikalleştiklerini bilmiyoruz.
Şimdilik bilinen, Kouachi’lerin 2003’ten itibaren semtlerindeki bazı camilerde irtibat kurdukları İslamcıların etkisi altında kalarak cihatçı fikirleri benimsedikleri. . .
Buna karşılık, toplu kıyımdan sonra Türkiye’deki resmi ağızlardan yapılan açıklamalara ve resmi ağızlara bakmadan yazamayanların köşelerine göre tetikleyici, “İslamofobi” denilen bir tür sosyal kaygı bozukluğudur.
“İslamofobi” kısaca “İslam’a ve Müslümanlara karşı olumsuz duygular besleme, İslam’dan ve Müslümanlardan korkma” şeklinde tarif edilebilir.
“İslamofobi” kavramı bizdeki İslamcılar tarafından İslam dünyasını ve kendilerini ilgilendiren birçok sorundaki acil reform ihtiyacının Charlie Hebdo katliamı vesilesiyle gündeme gelmesini önlemek için bir “yansıtıcı” olarak kullanıldı.
Siyasal İslam’la ve genel olarak İslam dünyasının durumuyla doğrudan ilgili olan fanatizm, şiddet, totaliter eğilimler gibi meselelerden, kadının konumu ve laikliğin reddine kadar birçok konuda dünyada ortaya çıkan tepkileri “İslamofobi”yle açıklamak, bunları tartışmaktan kaçmak içindir; İslam dünyası ve İslamcılığın sorunlarının kaynağını “öteki”ne yansıtmak maksadıyladır.
“İslamofobi”ye sarılan İslamcı, kendisini özeleştiriden muaf hissediyor. O, kendisini eleştirenleri ise ya İslamofob ya da oryantalist ilan ediyor.
Fobi aynı zamanda “sebepsiz korku” demek.
İslam veya Müslüman karşıtlığı “fobi” olarak gösterildiğinde, İslam’ın veya İslamcı’nın dünyası “sebepsiz bir korku”nun hedefi oluyor. Duyulan karşıtlığın sebepleri kendiliğinden ortadan kalkıyor, korkan kişi “kaygı bozukluğu”ndan mustarip “hasta” addolunuyor.
Bizim “masum İslamcı”nın bütün sorunu da böylece karşıtına yüklenmiş oluyor. “Siz hastasınız” deniliyor.
Bir örnekle açıklamaya çalışalım.
Mesela “ailurofobi”.
Kedi korkusu.
Teşbih hatasız olmaz: Sokakta yürürken karşı kaldırımda güneş altında yatmış tüylerini yalayan bir sokak kedisini görünce kaygı atağı geçiren kişi rahatsızdır; “ailurofobik”tir.
Ama evdeki küçük çocuğun kendisini her fırsatta tırmalayan bir kediden korkması kadar doğal bir tepki olamaz.
Bu çocuğa “ailurofob” teşhisi koymak, kedinin kötü davranışını görmemizi engeller.
Bu örnekteki gibi “İslamofobi” kavramı da İslamcıların kendilerinden başka herkesi sorunlu göstermek için başvurdukları bir kurnazlıktır.
Doğrusu “İslam karşıtlığı” ya da “Müslüman karşıtlığı”dır.
Ama o zaman İslamcıların Batı karşıtlığını da tartışmak gerekir.
Gerçekten de Batı karşıtlığı İslam dünyasındaki okumuş yazmışlarla İslamcıların neredeyse yegane entelektüel faaliyeti haline gelmiştir.
Bu durum onların gerçekçi bir mukayese yapmalarını ve Batı dünyasını anlamalarını önlüyor. Batı, eleştiri kültürü üzerinde yükseldi ve en çok da kendisini eleştirdi. Hala da öyle yapıyor.
İslamcıların da günah keçilerinin peşinden koşturmak yerine kendilerini eleştirmeye başlamaları lazım.
11. 01. 2015 – MİLLİYET