ASLI AYDIN: BATAN GEMİNİN MALLARI PAZARDA (08. 01. 2015)

191

Küresel pazarda “yatırımcı” avı şeklinde okuyabileceğimiz raporda bakın neler anlatıyorlar?
Sivil bir yapılanma olarak işadamları tarafından kurulan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) geçtiğimiz sene bir torba yasayla Ekonomi Bakanlığı’na devredilmiş, başkanlığına da eski MüSİAD başkanlarından ömer C. Vardan getirilmişti.
DEİK’in AKP’nin denetimine sokulması aslında sermaye üzerinde de denetimin artırılmasına ve kendi organik cephesini genişletmeye dönük bir hamle olarak okunabilir.
Nitekim böylesi bir el koyma sürecinin ardından DEİK’in gerçekleştirdiği faaliyetlerden biri ‘Türkiye Yatırım Rehberi: İş Yapma Yöntemleri’ başlıklı rehberin yayımlanması oldu. Küresel pazarda “yatırımcı” avı şeklinde okuyabileceğimiz raporda bakın neler anlatıyorlar?
(I) Yeni Türkiye vurgusu
Küresel patronlar dünyasına “Yeni bir Türkiye” tanımının yapıldığı rapor ülke ekonomisini “çok kutuplu yeni küresel sistemin büyüme motoru” olarak tanımlamakla başlıyor. Sanki ABD’nin yeni sıkı para politikasıyla kaynağı kesilmiş ve tüm çarpıklıkları netleşmiş, krizlere en yakın duran bir Türkiye ekonomisinden kimsenin haberi yokmuşçasına hala büyüme makyajıyla AKP ekonomisinin “nimetleri” sıralanıyor. Oysa hızlı büyüme dönemine ait rant ve spekülatif kar vaat eden bu model artık geçerliliğini kaybetti. Ekonomide bu döneme ait oluşan kırılganlıklar, küresel kriz ve ülke içindeki dinamikler eşliğinde geniş yarıklara dönüştü. Üzerine bir de jeopolitik riski eklerseniz, yüksek faize rağmen ve hele de ABD’de 2015 için faiz artırımı ihtimalleri konuşulurken bu halleriyle tek kuruş para çekecek güçlerinin kalmadığını söylemek mümkün.
O nedenle boş durmuyorlar. Beli doğrultmak için doğrudan yatırımları, ucuzlatılan emek maliyetleri üzerinden çekmeye ve imar rantlarını, kentsel dönüşüm dozerleriyle koca bir şantiyeye çevirdikleri kentleri pazarda vitrin önüne koymaya çabalıyorlar.
(II) Ne satıyorlar?

öncelikle
genç ve dinamik nüfusu. İşsizlik baskısı altında ne iş olsa, ne ücret olursa olsun çalışmaya razı hale gelmeye zorlanan işgücünün, 2007’den bu yana yıllık ortalama %1,3 büyüyen nüfusla daha cazip hale geldiği mesajı veriliyor. Zira Ulusal İstihdam Strateji’sinde de ortaya konulan
“İstihdam piyasasının esnekleştirilmesi”
ve
‘Türkiye’de eğitim sisteminin en önemli eksikliğinin ekonominin ihtiyacına uygun insan gücü sunamaması”
yani kısaca
taşeron ekonominin taşeronlaştırılmış işgücü
kaygısının 4+4+4 dönüşümü ve emeğin üretim sürecindeki yerini ve haklarını yeniden dizayn eden torba yasalarla büyük çapta giderildiği düşünüldüğünde hedeflenen cazibenin kısmen oluşturulduğu söylenebilir.
Bir diğer göze çarpan ise
Kamu-özel Ortaklığı
başlığı oluyor. Eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı alanlarında “giderek” popüler olduğundan, özellikle 2014 yerel seçimlerinden sonra okul, demiryolu, cezaevi gibi ‘kamu’ yatırımlarındaki kar ve fırsatların AKP’nin bu değişen finansman stratejisiyle birlikte “yükselen bir değer” olduğu kaydediliyor. En yaygın olduğu alanın da Sağlık Bakanlığı başkanlığındaki
Sağlıkta
Kamu özel Ortaklığı Modeli

olduğu atlanmıyor. Kısaca bir “sağlıkta bu fırsat kaçmaz” demedikleri kalıyor.
Bunun yanında yatırım ve vergi teşvikleri, Türkiye’de hali hazırda gelirden alınan verginin serveti büyük olana ne kadar avantaj sağladığı, esasında üretim potansiyelini israf ederek ithalata bağımlılığı arttıran Serbest Ticaret Anlaşmaları’nın varlığı gibi “cazibeler” de raporda genişçe konu edilenler arasında.
(III) Ne vaat ediliyor?

Elbette ki bugün sınırsızlaştırılan
özelleştirme/talan
alanlarını öne çıkarıyorlar. “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” der gibi 1985 yılından bu yana 270 şirketteki devlet hisselerinin, 22 yarım kalmış tesisin, 8 adet otoyolun, 2 köprünün, 120 kamu kuruluşunun, 1439 gayrimenkul ve de 6 limanın satışını bir özet gibi sunuyorlar.

Tetikte olmak lazım…
Daralan pazarda, üstün rakiplerin hamlelerini yaptıkları tahtada AKP de elini boş tutmayacaktır. Yaşam alanlarından işimize değin saldırıların artacağından kuşku yok. Ellerinde talan ve sömürüden başka silahları, saldırganlıktan başka çareleri kalmamış durumda. Bizlerin de her daim bir arada ve ayakta olmaktan başka çaremiz yok.
08. 01. 2015 – BİRGÜN