NİLAY ETİLER: GEÇMİŞİN MİRASINI YEMEK (16. 12. 2014)

197

Geçen hafta aile sağlığı çalışanlarının iş bırakması vesilesiyle aile sağlığı merkezlerinden (ASM) kısaca bahsetmiştim. Bu hafta da kaldığımız yerden devam edelim.
Bildiğiniz gibi ASM’ler yeni sağlık sisteminde birinci basamak sağlık hizmetini veren temel kuruluşlardır. önceden sağlık ocaklarının sunduğu hizmetlerin bir kısmı ASM’lerde, kalan kısmı da toplum sağlığı merkezlerinde veriliyor. Aslında hizmetlerin ikiye ayrıldığı, kişiye yönelik hizmetlerin ASM’lerde topluma yönelik olanların ise toplum sağlığı merkezlerinde verildiği söylenebilir.
Geçen hafta çalışma koşulları nedeniyle iş bırakan ASM hekimleri, hemşire ve ebeleri kimdir?
Aile hekimlerinin çoğu önceden sağlık ocaklarında çalışan pratisyen hekimlerdir, aile sağlığı elemanları da yine çoğu sağlık ocaklarının ebe ve hemşireleridir. Yeri gelmişken söyleyelim yeni sistem onlara “aile sağlığı elemanı” diyerek mesleki kimliklerini yok saymaktadır.
Sistem değiştiğinde aile hekimleri bir hizmet puanı sıralamasına tabi tutulmuş, görev yerleri bu yöntemle belirlenmiştir. Buna karşın ebe ve hemşirelerde durum biraz daha farklı olmuş, hekimlerin bölgeyi bilen aile sağlığı elemanı tercih etmesi nedeniyle önemli bir kısmının çalışma yeri aynı kalmıştır.
Halen görevde olan aile hekimlerinin meslekteki süreleri ortalama 25 yıldır. Bu demektir ki bu hekimler sağlık reformu öncesinde görev yaptılar, Prof. Dr. Nusret Fişek’i tanıyorlar belki onun öğrencisi oldular, tıp fakültesi eğitimlerini sağlık ocaklarında yaptılar, hatta sağlık ocaklarında görev ifa ettiler. Aynı şeyler hemşire ve ebeler için de geçerlidir.
Yani ASM çalışanları birinci basamak sağlık hizmetinin ne olduğunu da ne olmadığını çok iyi biliyorlar. Yükselttikleri itiraz da bu noktada aslında : “Ne olmadığını biliyorlar!”
öncelikle sağlık hizmetinin bir ekip olarak verilmesi gerektiğini bilirler. Oysa bu sistem onlara bir yığın işin karşısında tek başına didinmeyi reva görmüştür. Buna da “performans” demiştir.
Sağlık hizmetlerinde kayıtların çok önemli olduğunu, bunların düzenli aralıklarla bildirilmesi gerektiğini iyi bilirler. Bunlar toplum temelli bir sağlık hizmetinin olmazsa olmazıdır. Ama bu işin sağlık ocağı döneminde bir “tıbbi sekreter” ile, yoksa da kolektif olarak yapıldığını da bilirler. Şimdi sistem diyor ki: “Sen de tıbbi sekreter tutup kırtasiye işini hafifletebilirsin”.
Böylece kayıtların /formların doldurulması için mesai sonrasına sarkan bir zaman harcanmaktadır.
Bugün bakanlığın ASM çalışanlarının ensesinde boza pişirdiği mevzu olan gebe-loğusa-çocuk izlemlerinin, aşılama hizmetlerinin, ASM’ye gelmelerini bekleyerek değil sahada bulunarak yürümesi gerektiğini de bilirler.
Daha pek bilgi ve deneyimleri vardır. çok uzatmadan şu tespiti yapabiliriz: Görünen o ki aile hekimliği sistemi, sağlık ocaklarından kalan birikimin mirasını yemektedir. Bu birikim, ASM çalışanlarının yıllardır sağlık ocaklarında edindiği mesleki deneyimdir. Ki bu deneyimin içinde hizmet bölgesinin sosyokültürel özelliklerini iyi bilmek dolayısıyla topluma sağlık hizmeti sunarken bu bilgiden yararlanmak da vardır.
Son 10 yılda sağlık ocaklarına “reform öncesi deformasyon” dönemi yaşatıldığını, Sağlık Bakanlığı tarafından “yetmezliğe” sokulduğunu, hizmetin hekim, hemşire, ebe, sağlık memuru vb. çalışanların özverileriyle yürütüldüğünü hatırlayalım.
Bu kuşak şimdi de ASM’lerde aynı özveriyi gösteriyor. Sağlık ocaklarını yıktığınız gibi yapmayın diye haykırıyorlar. Sağlık reformu, sağlık ocaklarının mirasını tükettiğinde neler olacağını hep birlikte göreceğiz. Bu arada bu sağlık emektarlarının bize yaptıkları uyarıya kulak vermeliyiz.
16. 12. 2014 – EVRENSEL