ASLI AYDIN: TÜİK ÇALIYOR AKP OYNUYOR (11. 12. 2014)

218

Unutulmamalı, rakamlar veya istatistikler gerçekleri sergilemede olduğu kadar saklanmasında da iyi birer araçtır. Bundan dolayıdır ki, liberal iktisatçılar üretim, tüketim veya bölüşüm gibi sosyal olguları rakamlarla açıklamaya çalışırlar. Hele ki bir ekonominin hızlı büyüme dönemlerine hızlı bir yoksulluk artışı eşlik ediyorsa, bilin ki o ekonomiyi yönetenlerin, o ülkedeki iktidarın dilinde ekonomi salt istatistikseldir.
Devletin neredeyse tüm kurumlarını ele geçirerek iktidarın devlet içinde tekelleştiği ülkemize bakalım; resmen TÜİK çalıyor AKP oynuyor.
Dün açıklanan OECD’nin “Gelir eşitsizliği ekonomik büyümeye zarar verir mi?” raporunda Türkiye’nin 34 ülke içinde gelirin adaletsiz bölüşümünde en kötü ikinci ülke olduğu gündemde yer aldı. Raporun adından da anlaşılacağı gibi “istikrarlı bir büyüme” için zengin-yoksul uçurumunun “yumuşatılması” ihtiyacı öne sürüldü. Yani istikrarlı bir büyüme için ülkedeki alım gücünün korunması, sınıfsal çelişkileri netleştirecek görünür adaletsizliğin kamufle edilmesi istendi. öneriler arasında doğrudan nakit transferi adı altında AKP’nin de özellikle seçim dönemlerinde çok sevdiği “maddi yardımlar” da yer aldı.
Peki, 2002 yılından bu yana neol-iberalizmin en yıkıcı politikalarını yapısal dönüşümlerle uygulayan, büyüme kaynağını yüksek sömürü oranı ve rantiyeye dayandıran AKP’nin inşa ettiği ekonomi rejiminin emekçiler üzerinde yarattığı tahribatı açıklamada bu istatistikler ne kadar sahici?
öncelikle referans alacağımız yere bakalım; Korkut Boratav, “Son 15 yılın bölüşüm göstergeleri” adlı yazısında şu bilgiyi bizlere sunuyor; 1998-2012 yılları arası dönemde sanayide reel ücretler yüzde 7 erirken, bir işçiden elde edilen katma değer yüzde 33 oranında artıyor. 2002-2012 yılları arasında (OECD’ye göre) ortalama yüzde 5’lik bir reel büyüme elde ediliyor, aynı dönem içinde işçilerin bu büyümeye katkısı yüzde 48 artarken, bu “şaşalaı büyüme” reel ücretlere sadece yüzde 2’lik bir artış olarak yansıtılıyor.
öte yandan bugün yoksulluk sınırı 4 bin liranın üzerine çıkıyor. Bu rakam, 4 kişilik bir hanenin insanca yaşam için gıda, barınma, eğitim, sağlık gibi yapması zorunlu harcamalar dikkate alınarak hesaplanıyor. 4 kişilik haneye gelir nasıl ve kim aracılığıyla giriyor? Geniş tanımlı işsizlik oranı kadınlar için yüzde 25’e dayanmıştır, yani her 4 kadından biri işsizdir. Asgari ücretli sayısı ülkemizde resmi olarak hesaplanmadığı için tam olarak bilinmemekte fakat 15 milyonun üzerinde bir sayı tahmin edilmektedir. 15 yaş üstü nüfusun sayısı 57 milyon, kayıtdışı çalışanların oranı yüzde 36. Şimdi tüm bunları topladığımızda ortaya çıkan tabloda nüfusun yüzde 43’ünün asgari ücretle geçinmekte olduğu, bu hanelerden dörtte birinin evine tek başına asgari ücret girdiği gözükmektedir. Asgari ücretlinin eline ise bugün 891 lira geçiyor, bu net ücretten bile dolaylı vergiler kanalıyla devlete yüklü bir gelir transferi gerçekleştiriliyor.
Bu arada sadece hükümet ve işveren kararını yansıtan Asgari ücret Tespit Komisyonu, bugünlerde asgari ücrete günde 1 lira bile etmeyen zammı hayata geçirmek üzere.
Buradan görülüyor ki yoksulluk bir sorun değil, bir sonuçtur. Bu sonucu üreten de AKP’nin politikalarıdır, bugüne kadar inşa ettiği rejimin kendisidir. OECD, Dünya Bankası, IMF gibi kapitalizmin jandarma kurumlarının yoksullukla mücadele “uyarıları”, işte maddi yardımlarla sınırlı olan “kamufle edin” uyarılarıdır. AKP ise zaten bu uyarıya cevap vermiştir. Geçtenay TÜİK milli gelir hesaplamasında revizyona gittiğini, 2017-2018 döneminde bundan böyle yeni hesaplamanın kullanılacağını açıkladı. TÜİK
Başkanı Birol Aydemir bu uygulamanın “tek gecede zenginleştik” diye değil ‘meğerse zenginmişiz’ başlığı üzerinden manşetlere taşınmasını basından rica! etti. DİSK’in hesaplamasına göre öğün başına 75 kuruş arayan işçileri de unutmadı, “Bizim gecekonduda olan eşyalar, ABD’deki evlerin birçoğunda yok” diyerek seslendi “daha ne istiyorsunuz” (altını çizelim seslenen TÜİK başkanı!)
11. 12. 2014 – BİRGÜN