KADRİ GÜRSEL: YOLSUZLUĞU TEŞHİR ETMEK YETMİYOR (07. 12. 2014)

229

“Uluslararası Şeffaflık” (Transparency International) örgütünün geçen çarşamba açıkladığı “2014 Yolsuzluk Algısı İndeksi”ne göre Türkiye geçen yıldan bu yana dünyada bu bakımdan en çok geriye giden ülke. . .
En temizin 100, en kirlinin ise sıfır puanla değerlendirildiği yolsuzluk skalasında 2013’te 50 puanla yer alan Türkiye, bir yıl içinde 5 puan birden kaybederek 2014’te 45’e indi.
175 ülkeyi kapsayan değerlendirmede Türkiye bu yılki 45 puanıyla 64’ncü oldu.
Raporun “2014’te Avrupa
ve Orta Asya’da Yolsuzluğun Durumu” başlıklı değerlendirme bölümünün Türkiye’ye ayrılan ilk iki paragrafı ülkenin dışarıdan nasıl göründüğü hakkında bir fikir vermesi bakımından hayli ilginçti:
“2014 Yolsuzluk Algısı İndeksinde bir zamanlar birçoğunun ekonomisine büyük umutlar bağladığı Türkiye’nin 175 ülke arasında en büyük kayıplardan birine uğraması sürpriz olarak görülmemelidir. Suçlayıcı içerikteki video kayıtlarıyla birlikte altın külçeleri ve ayakkabı kutularındaki milyonlarca doların görüntüleri, azledilen ya da istifa eden bakanlar, çok sayıda tutuklama ve birkaç intihar vakası, bu yıl Türkiye’nin iş dünyası ve hükümetinin en üst seviyelerindeki endemik yolsuzlukla ilgili olarak yaşanan hadiseler dizisinin en önemlileriydi.
Ne yazık ki hükümetin buna cevabı siyasi hasımlarının ve bunun yanı sıra binlerce polis görevlisinin üzerine gitmek oldu. Savcılar ve yetkililer azledilir ya da başka görevlere kaydırılırken yolsuzluğa karışanlara dokunulmadı. çok başlı yolsuzluk skandalının öncesinde geçen yılki kitlesel halk protestoları yaşanmıştı ve bu yılın mayıs ayındaki maden faciası da doğrudan yolsuzluğun sonucuydu. Bütün bunlar Türkiye’nin parıltısını alıp götürdü ve bununla birlikte ülkenin neredeyse çift haneli olan büyüme oranı da şimdi Yolsuzluk Algısı İndeksi skorundakine benzer bir düşüş içinde. “
Türkiye’ye dışarıdan ve sadece yolsuzlukların durumu açısından bakanlar böyle olumsuz bir tablo görüyor olabilirler. . .
Türkiye halkının kendi ülkesini aynı açıdan nasıl gördüğü ise başka bir konu.
Marshall Fonu’nun (GMFUS) Türkiye’de geçen haziranda yürütülen ve sonuçları 10 Eylül’de açıklanan bu yılki Transatlantik Eğilimler Araştırması’nın verilerine göre ülkede “En önemli sorun yolsuzluktur” diyenler halkın sadece yüzde 10’u.
Bu durumda “yolsuzluk” Türkiye’nin sorunları listesine
beşinci sıradan giriyor.
Birinci sırada yüzde 24’le “terörizm” yer alıyor ve onu şu diğerleri izliyor: Ekonomi (yüzde 18), işsizlik (yüzde 16),
Eğitim (yüzde 11).
Ayrıca, halkın önemli bir kesiminin yolsuzlukları muhalefetin arzuladığı nispette dert etmediğini, seçim meydanlarında “Yolsuzluk var!” diye bağırınca oyların iktidardan otomatikman uzaklaşmaya başlamadığını ülkede bu yıl yapılan iki seçimin sonuçları da gösterdi.
Muhalefetin, yolsuzlukları bir “iktidar devirme fırsatı” olarak görme ve kullanma yüzeyselliğinde ısrar ettiği müddetçe başarı kaydedemeyeceğini artık anlaması gerekiyor.
Türkiye’de siyasetin ülkeye özgü birçok ağır sorun ile sistemik yolsuzluk arasında doğrudan oluşan neden-sonuç ilişkisini seçmene, onun anlayabileceği bir siyasal iletişim diliyle açıklamayı becermesi lazım.
Elbette yolsuzluğa batmış siyasetçi cürümleriyle birlikte teşhir edilmeli. . . Ama bunun yanında yerleşik yolsuzluk kültürüne karşı ideolojik mücadele ihmal edildiğinde bu hastalığın aşılabileceğine dair halka güven vermek de mümkün olamıyor.
Bu amaçla sivil toplumla işbirliği şart.
TüSİAD”ın 26 Kasım’da açıkladığı, “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk Araştırması”nda hastalığın iş ve ekonomi bünyesinde yarattığı tahribat da özetleniyordu:
Yolsuzluk iş maliyetlerinin artmasına neden olur, haksız rekabete yol açar, yatırımcının güvenini sarsar, ekonomik büyümeyi yavaşlatır, emlak fiyatlarının yükselmesine sebep olur, hukuk devletini zayıflatır, kamu kurumlarına olan güveni sarsar. . .
Siyaset sınıfı da yolsuzluğu halka ancak bu modeldeki gibi anlatırsa sonuç alabilir. çünkü yolsuzluk herkes için kötüdür; sosyal sınıf, ideoloji ve dava ayrımı gözetmez.

07. 12. 2014 – MİLLİYET