NİLAY ETİLER: BİR AVM GEZİNTİSİ (18. 11. 2014)

194

Bütününde insana bir tüketim unsuru olmaktan başka bir anlam yüklemeyen bir sistem bu kapitalizm. Tükettiğin kadar varsın! O nedenle AVM’ler toplumuzdaki sıradan bir insanın varoluş mekanıdır. Metropollerde kurulan devasa AVM’lere karşılık küçük kentlerinde de kendilerine özgü küçük AVM’leri vardır. Ama hepsinin ortak özelliği bu toplumdaki insanlara bir yaşam biçimi sunmasıdır. Ünlüler dünyasından biri çocuğunun doğum gününü şu AVM’de kutlarken, bir metal işçisi ailesi bu AVM’ye gidebilir. öyle ya da böyle her sınıfın kendine ait AVM’leri vardır.
Kendi açımızdan baktığımızda AVM’ler işçi sınıfı için çalışmaktan arta kalan zamanının geçirilebildiği, ihtiyacı olan her şeyi aynı mekanda sunan, kapitalist sistemin yeniden üretildiği mekanlardır. Bir de AVM’ler, “Al ver ekonomiye can ver!” söyleminin anlamını idrak etmek için oldukça öğretici yerlerdir.
Pek çok işçinin çalıştığı işyeri tarafından verilmiş alışveriş indirim fişleri vardır. İşçiler, çalıştığı fabrikanın bağlı bulunduğu şirketin marketinden alışveriş yapmaları konusunda teşvik edilir. örneğin Sabancı Holdingin bir fabrikasında işçiyseniz Carrefour indirim fişleriniz vardır ve hafta sonlarını büyük ihtimalle çoluk-çocuk o marketin bulunduğu AVM’de geçirirsiniz. Böylece patron bir cebine koyduğu parayı öbür cebinde almaktadır.
AVM’nin kapısından girerken ilk manzara şöyledir: Bir x-ray cihazı başında iki güvenlik çalışanı, biri ekranın başında diğeri de üzerinizi ya da çantanızı kontrol ediyor. Her kapı için aynı önlem alınmış durumda. Buradan anlıyoruz ki bu makineleri üreten veya ithal eden firmalar var, bu anlamda Türkiye büyüyen iştah açıcı bir pazar olmalı. Bir de güvenlik şirketi olmalı ki bu güvenlik çalışanlarını temin etsin.
İçeri adımımız attığımızda ise devasa büyük bir mekanla karşılaşırız. Bütün yürüyen merdivenlerin yönü hep yukarıya doğrudur, aşağıya doğru inen merdivenler binanın kenarında köşesinde kalmış ya da bulunması zor yerlerdedir. En azından, yukarı çıkarken yaşanan kolaylığı inerken yaşayamazsınız. Bu aslında bir pazarlama yöntemidir, kapıdan giren bir kişiyi merkezine çeken bir mimaridir bu. Olabildiğinde çok dükkanı göstermeyi amaçlar. Hatta umutsuzca çıkış kapısını ararken bile karşılaştığınız dükkanlardan alışveriş yapma alma olanağı vardır.

Bu AVM mimarisine bir de güvenlik açısından bakalım: AVM’de panik yaratan bir durumda (yangın gibi) içerdeki insanlar güvenli bir şekilde nasıl tahliye edilebilir? Oysa her AVM’nin bir afet planı olması gerekir. Hastanelerde bile afet planlarının olmadığı ya da işlevsiz formaliteden öte gitmediği güzel memleketimde bunu denetleyen de zaten yoktur. Bu önemli bir tehlikedir ve bu anlamda AVM’ler de birer Soma, Ermenek olmaya adaydır.
özellikle çocuklu ailelerin tercih ettikleri hafta sonu AVM gezintilerinde, çocukları oyun alanına bırakan aile böylece alışveriş yaparken daha uzun zaman geçirebilir, daha çok tüketebilir. çalışma hayatında kadınlara sağlanmayan bu çocuk bakım hizmetinin AVM’ler de sağlanması ise sistemin ikiyüzlülüğünün ifşasıdır aslında. çoğu yerde içinde binlerce küçük topun olduğu ve çocukların çıldırmışçasına atlayıp zıpladığı havuzlar vardır. Her gün onlarca belki yüzlerce çocuğun atlayıp zıpladığı, kullandığı bu oyuncaklar bulaşıcı hastalık tehlikesi taşır, yani mikrop yuvasıdır.
AVM gezisinde acıkan çocuklara, küçük sevimli bir arabada satılan haşlanmış mısır alınabilir. Bu kabın içinde bol margarin, tuz ve genetiği değiştirilmiş mısır vardır. Onun yerine daha sağlıklı olsun diye genellikle en üst katta olan lokantalara da gidilebilir. çocuğumuz daha sağlıklı beslensin, boğazından et geçsin diye ısmarladığınız köftenin soya kıyması katkısıyla yapılmış olma ihtimali vardır. Ya da üzerine bolca monosodyum glutamatlı sos dökerek lezzet kattığınız tavuğun 20 günde hormonlarla büyütülüp kesilmiş olması da bir hayli mümkündür. Tıpkı üzerine afiyetle yediğiniz tatlının fruktoz şurubu ile yapılmış olma olasılığı gibi!
Hani o sıkı güvenlik önlemleriyle girdiğimiz AVM’de sizi ve çocuklarınızı pek çok tehlike bekler. Ama esas büyük tehlike özü kâr etmek olan, önüne kattığını içine alan bir çığ gibi yutan kapitalizmdir.
Böylece çalıştığınız en az 8 saatlik sürede bir patrona çalışırken geri kalan serbest zamanlarınızda da diğer patronlara çalışırsınız. Gün boyu sizin olan sadece uykunuz ve rüyalarınızdır, en azından şimdilik!
18. 11. 2014 – EVRENSEL