Hükümet Ermenek’te yaşanan iş kazasını “aç güzlü işverenlerin kâr hırsı”na bağlayıp işin içerisinden çıkmaya
çalışıyor.
İş cinayetlerini “Bu işin fıtratında var” diye açıklayan anlayış şunu da kabul etmek zorundadır: İşverenlerin kâr hırsı işveren olmanın “fıtratında” olan bir duygudur. Ancak iş cinayetleri işin fıtratından doğmaz ama işverenlerin kâr hırsı işveren olmanın yapısında olan bir duygudur.
Hükümetin görevi eğer gerçekten işçileri biraz olsun düşünüyorsa işverenlerin kâr hırslarından, aç gözlülüklerinden şikayet etmek değildir. Hükümetin görevi işverenlerin kâr hırsını sınırlandırıp, insan yaşamını koruyacak yasal düzenlemeler getirmek, bu yasal düzenlemeleri işverenlere rağmen uygulatarak işçileri korumaktır.
Hükümet bu yasal düzenlemelerle en aç gözlü işvereni bile en tecrübesiz, en dikkatsiz işçinin sağlığını, iş güvenliğini tehdit edemeyeceği iş ortamı yaratmak zorunda bırakacak bir sistem kurmakla yükümlüdür.
Yasalar iyi dileklerin anlatıldığı metinler değildir. Hükümet de “ben yasaları uygulatamıyorum” diye şikayet etme hakkına sahip olan bir kurum değildir.
Yasalar, uyulup uyulmadığını denetleyen kurumlar, organizasyonlar
ve uyulmaması halinde etkili yaptırımlar öngörmüyorsa kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur.
Kağıt üzerinde kalmaya mahkum yasaların en çarpıcı örneklerinden biri olan 6331 sayılı yasa 2012 yılında yürürlüğe girdiğinde
kamuoyuna “işletmeleri zıplatacak” bir yasa olarak sunulmuştu. Yasa çıktıktan sonra yaşananlar yasanın işletmeleri zıplatmadığı gibi, sadece 2014 yılının dokuz ayında iş cinayetlerinde 1414 işçi ölmüştür. Hükümetin ölümleri engelleyecek bir sistem öngörmediği ortaya çıkmıştır.
Hükümet gerçekten de aç gözlü işverenlere, aşırı kâr hırsına karşıysa bu acı deneyimler yaşandıktan sonra yapılması gerekenler açıktır:
Hükümet,işçi sağlığı iş güvenliği denetimini
işyeri açılışında başlatmalı, işyeri denetiminin sürekliliğini sağlamalıdır.
Hükümet, işçi sağlığı iş güvenliği teknisyenlerini, işyeri hekimlerini, bakanlık iş müfettişlerini gelir güvencesi ve iş güvencesiyle donatmalıdır.
Hükümet, denetim mekanizmasını işverenden ve siyasi otoriteden bağımsızlaştıracak yasal değişlikleri yapmalıdır.
Hükümet, işyeri açma ve ruhsat verme işlemlerini işveren ve siyasi otoriteden bağımsız hale getirmelidir.
Hükümet, işyeri açma ve ruhsat verme işlemlerini teknik donanımı ve yeterli personeli olan, atanması, ücreti, yükselmesi konusunda işveren ve hükümetin etkide bulunamayacağı bağımsız teknik kurullara devretmelidir.
Hükümet, işyeri açılış aşamasında işçi sağlığı-iş güvenliğinin gerektirdiği iş ortamının yaratılıp yaratılmadığını bu bağımsız kurulların denetlemesini sağlamalıdır.
İşyerlerinde işçiler işçi sağlığı-iş güvenliği önlemlerini almayan işveren karşısında işten atılma korkusu olmadan hayır diyebilecek güvenceyle donatılmalıdır.
İşçi sağlığı-iş güvenliği önlemlerini almadığı için işten atılan işçinin yeniden işe alınana kadar ücret ve diğer sosyal haklarının ödenmesini öngören iş güvencesi sistemi kabul edilmelidir.
Ve elbette işyerlerinde işveren otoritesini dengeleyecek etki ve güçte sendikal örgütlenmenin önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır. çünkü sendikalar, işçi sağlığı-iş güvenliği denetiminde en etkin mekanizmalardan biridir.
Bu hükümet uygulanması gereken yasaları işler kılacak yukarıda çok özet olarak sıraladığım bu ve benzeri
düzenlemeleri kesintisiz 12 yıl mutlak çoğunluğa sahip olarak iktidar olduğu halde yapmamış, yasaların kağıt üzerinde kalmasına seyirci kalmıştır. Bu nedenle hükümetin bugün yaşanan acı “iş kazaları”karşısında işin içerisinden işverenleri “aç gözlü” olmakla suçlayarak çıkmaya çalışması, kendi sorumluluğunu örtbas etmesinden, ucuz işçilik üzerinden rekabet üstünlüğü sağlamaya dönük temel politikasını perdelemeye çalışmasından başka bir şey değildir. Orta Vadeli Program’da “rekabetçi bir işgücü piyasasının oluşturulması temel amaçtır” diyen bir hükümet işverenlerin kâr hırsından ya da açgözlülüğünden yakınamaz. çünkü,rekabetçi bir işgücü piyasasının oluşturulmasını temel amaç olarak kabul etmek, işverenlere”Aç gözlülüğe devam edin, ben arkanızdayım” demektir.
01. 11. 2014 – EVRENSEL