HÜKÜMETİ, İÇTE VE DIŞTA SAVAŞI VE ŞİDDETİ TIRMANDIRAN POLİTIKALARI DERHAL TERK ETMESİ KONUSUNDA UYARIYORUZ!

237


Son dört günde 37 insanımızı darbe dönemlerinde bile zor görülebilecek türden “karanlık” ellerin devrede olduğunu gösteren olaylar sonrasında kaybettik. Ne yazık ki, olayların durulacağına ve sükunetin hâkim olacağına dair henüz bir işaret ortada gözükmemektedir. Aksine JİTEMvari yöntemlerle bir iç savaş görüntüsü yaratılmaya dönük korkunç saldırılar devreye sokulmuş, paramiliter güçler sokaklara salınmıştır. 1980 sonrası ilk kez bu yoğunlukta askeri güç şehirlere inmiş, birçok ilde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, toplu gözaltılar yaşanmıştır. 3-4 gün içinde onlarca yıl geriye gidilmiş, ülke adeta savaş alanına dönmüştür.
Gelişmeler AKP’nin 12 yıllık mezhepsel, kutuplaştırıcı ve anti demokratik politikalarından ayrı ele alınamaz. AKP’nin IŞİD’e açık/örtük verdiği destek bu politikaların son halkası olmuştur. Emperyalizmin Ortadoğu’yu bataklığa çevirme ve “kontrol edilebilir sürekli çatışmalı hal”de tutma politikası ile AKP’nin mezhepçi, otoriter politikaları örtüşmüştür.
Kobanê’de on binlerce sivil katliam tehlikesi ile karşı karşıya iken bile AKP’nin sergilediği umarsız ve IŞİD saldırılarından medet uman tavrı bölgede ve insanlık değerlerini sahiplenen her kesimde infial uyandırmıştır. Yapılması gereken derhal bu politikalardan vazgeçmek ve Kobanê halkının taleplerine kulak vermek iken ilkin cumhurbaşkanının ve ardından İçişleri Bakanı’nın açıklamaları bugün yaşadığımız olayların fitilini ateşlemiştir.
Hükümet hala ateşe körükle gitmektedir. Dolaysıyla “acaba bütün bunlar hükümetin gizli ajandasının gereği olarak mı uygulanmaktadır” sorusu akla gelmektedir. Demokratik tepkilerin, silah da dahil olmak üzere, her tür devlet şiddetiyle engellenmeye çalışılması karanlık ellerin de rahatça hareket etmesine olanak sağlamaktadır.
10 Ekim Cuma sabahı Sendikamız SES üyelerinin de insanlık değerleri adına hizmet verdiği Diyarbakır Ana çocuk Sağlığı Merkezi polis ve askerlerce basılmış, 46 yaralı başka hastanelere götürülmüştür. Eş zamanlı olarak Suruç Devlet Hastanesi adeta örgüt evi basılırcasına basılmış, “hareket eden olursa vurulacaktır” denilmiş, burdaki yaralı bir kişi bilinmeyen bir yere götürülmüştür.
İstanbul Havaalanında içinde üyelerimizin de bulunduğu kadın örgütlerinin geliştirdiği demokratik tepki, onlarca sivil, resmi ve özel güvenlik güçlerince saldırıyla engellenmiş, cinsel taciz de dahil olmak üzere işkence yöntemleri uygulanmıştır. Nitekim son günlerde gözaltına alınanlara yönelik gözaltında şiddet uygulandığı iddiaları kaygı verici düzeyde yaygınlaşmıştır.
Ankara üniversitesi’nde öğrencilerin eylemi polisin tekbir sesleri ve Rabia işaretleri eşliğinde saldırıya uğramış, 5 akademisyen ve 14 öğrenci darp edilerek gözaltına alınmıştır.
Nusaybin’de basın açıklaması yapan üyelerimize yönelik polis tarafından silah kullanılmış, Hakkâri’de ise üyelerimizin üzerine panzer sürülmüştür. Ankara ve daha birçok yerde greve ilişkin yapmak istediğimiz basın açıklamaları polis zoruyla engellenmiştir.
Sendikamız EĞİTİM SEN Diyarbakır şube yöneticilerinden Erkan Keskin ve yanındaki iki kişi 90’larda kontra cinayetleri sonucu kaybettiğimiz emekçilerin uğradığı saldırı yöntemine benzer bir saldırıya uğramışlardır. Evlerine giderken takip edilmişler ve üzerlerine kurşun yağdırılmıştır. Büyük bir şans eseri yaralı olarak kurtulmuşlar, hastanede ameliyata alınmışlardır.
İstanbul’da bir vatandaş çırıl çıplak soyulduktan sonra dövülerek bıçaklanmış, komalık edilmiştir. Gaziantep, Adana, Tarsus, Diyarbakır’da benzer linçler sonucu birçok insanımız vahşice katledilmiştir. Bütün bu gelişmeler paramiliter güçlerin planlı olarak sokaklara salındığını göstermektedir.
1980 öncesi olaylarda, çorum, Maraş gibi katliamlarda, 93 Sivas olaylarında da benzer hareketlenmelerin ardından hangi projelerin hayata geçirildiği hafızalarımızdaki yerini hala koruduğundan, son dört gündür güvenlik güçlerinin “Yaşasın IŞİD” sloganları atmaları ya da paramiliter güçlerle birlikte bina yakmalarda, linç olaylarında görünmeleri oldukça tehlikeli bir noktada olduğumuzu göstermektedir.
Dargeçit başta olmak üzere güvenlik güçlerinin hedef gözeterek sivil halka ateş açması telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir ve bunlar savaşta yapılsa bile suç olan uygulamalardır.
Ne “tesadüftür” ki, ne zaman yaygın demokratik eylem ve etkinlikler gelişse, ne zaman halklar arasındaki dayanışma yükselse ve ne zaman sistem demokratik bir zemini yaratma zorunluluğu ile karşı karşıya gelse büst-heykel kırma, bayrak yakma, halkların değerlerine yönelik saldırılar gelişmekte ya da “camide içki içildi”, “başörtülü bacımız saldırıya uğradı” türü yalanlar ortaya atılarak medya üzerinden şoven, milliyetçi bir kampanya yürütülmektedir. Genelkurmay sitesinden İzmir’de bayrak yakıldığı iddiasının İzmir Valiliği tarafından yalanlanması üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Geçmişte benzer olayların arkasından psikolojik harekatların çıktığı hatırlanacaktır.
İktidar kavgası veren güçlere yakın medya kaynaklarının son günlerdeki yayın politikası yeni andıçlarla karşı karşıya olduğumuzu düşündürmektedir. Bir kısım medya çarpıtma, kamplaştırma ve gerginlik üzerinden şovenizme ve milliyetçiliğe hizmet ederken bir kısım medya organı ise “penguen” politikasına devam etmektedir. Her iki yayın politikasının da barışa ve halkların kardeşliğine hizmet etmediği açıktır.
Tüm bu gelişmeler hükümetin muhafazakâr, otoriter ve neo liberal politikalarının sonucudur. Bu politikaların ülkemizi uçurumun kenarına getirdiği ve sosyal patlamaların kaçınılmaz olduğu artık görülmelidir.
Her demokratik talep ve eylem sonrası “Hükümet düşürülmek isteniyor”, “bunlar bahane” “faiz lobisi”, “dış güçler” paranoyası ve yalanlarından vazgeçilmelidir.
Kürt sorununda hükümetin her fırsatta “kararlılıkla” devam ettiğini iddia ettiği, ancak somut adım atmadığı süreç mutlaka müzakereye dönüşmeli, süreç demokratik güçlerin ve kamuoyunun denetimine açık olacak bir şeffaflıkta yürütülmelidir.
Kobanê’de iyice açığa çıkan mezhepçi, etnik politikalardan ve IŞİD’e her tür destekten vazgeçilmeli, yaşam mücadelesi veren Kobanê halkının talepleri karşılanmalıdır. Kobanê halkıyla dayanışma etkinlikleri engellenmemelidir.
Sınırda bekletmeler sonucu birçok yaralı yaşamını yitirmiştir. Yaralıların tedavi edilmesi uluslararası hukukun ve insanlığın bir gereğidir. Aksi tutumlar suçtur. Bu insanlık dışı yaklaşım terkedilmelidir.
Birçok ilde ellerinde palalar, silahlar, bıçaklar, zincirler, tornavidalar vb. saldırı araçlarıyla sokaklara çıkan paramiliter güçler derhal durdurulmalı, kamplaşma yaratacak dil ve politikalardan uzak durulmalıdır. Dağıtılmadığı, sadece yeni iktidar odaklarının hizmetine sokulduğu anlaşılan ‘derin” yapılar ve paramiliter güçler derhal dağıtılmalıdır.
Hükümet “kimsenin aklına ihtiyacımız yok” tutumu ve kişisel hırsların şekillendirdiği tekçi, tehditkâr politikaları terkedilmeli, diyalog kanallarını sonuna kadar kullanmalıdır.
Devlet güçlerinin koruması ve yönlendirmesi sonucu gerçekleşen linç olayları, bina yakmalar açığa çıkartılmalı, sorumluları yargılanmalıdır.
Konfederasyonumuz gidişattan derin kaygı duymaktadır. Bu gidişatı durdurmak için her tür çabayı ve fedakârlığı göstermeye devam edeceğiz. Hükümet uyarıları dikkate almalı, halklar arası kardeşliğin zarar görmemesi için derhal demokratik adımlar atmalıdır.
YÜRÜTME KURULU