İBRAHİM Ö. KABOĞLU: MUHALEFET HAKKI’ (09. 10. 2014)

262

Demokrasi ne demek? Kuşkusuz, çoklu tanımı yapılabilir. Farklı kullanımlarından biri şöyle şematize edilir:
– Demokrasi: Kurulu iktidar
– Yöneten demokrasi: çoğunluk iktidarı
– Müzakereci demokrasi: Karşı-güçlerin varlığı. . .
Kurulu iktidar; çünkü, siyasal rejim varlığını Anayasa’dan alır ve işleyişi bu çerçevede anlam kazanır. . .
çoğunluğu elde eden grup (parti+partiler) yönetir. . . çoğunluk dışında kalan gruplar ise, eleştirir, muhalefet eder, çoğunluğu dengeler ve frenler. . .
Buna göre; yasama-yürütme ve yargı, görev ve yetkilerini Anayasa’dan alır ve Anayasal kayıtlar altında faaliyette bulunur. . .
çoğunluk partisi olarak, Anayasal çerçevede ülkeyi AKP yönetir. TBMM’de temsil edilen partiler, “müzakereci demokrasi” ekseni olarak muhalefet eder.
TBMM dışı muhalefet ise, yasa yapım sürecine katılamadığı için çok daha geniş muhalefet araçlarından yararlanır: Toplantı, gösteri, yürüyüş, direniş vb.
Bu genel ayrıma göre; yönetme yetkisini kullanan çoğunluk iktidarı için belirleyici kavramlar, “yetki+görev+sorumluluk” olduğu halde, muhalefet için hakların geniş bir yelpazede kullanımı söz konusu.
İster parlamento içi (siyasal), ister parlamento dışı (toplumsal) muhalefet olsun, iktidarın yetkilerini kötüye kullanarak Anayasal çerçeve dışına çıkması karşısında, itiraz ederek, başvuru hakları yoluyla ve direnerek engelleme ve frenleme araçlarını en geniş biçimde kullanması, demokrasinin özünü oluşturur. Bu özü yansıtan etkinlikler, muhalefet partisinin Anayasa’ya aykırı bir yasayı AYM’ye götürmesinden; kırsal kesimde yaşayan yurttaşların, yaşam mekânlarını yok eden HES’i engellemelerine uzanan geniş bir yelpazeye yayılır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı (son torba kanunu örneği), fren ve denge mekânizmasının en üst düzeyde resmi ifadesi ise, ilgili ve mağdur yurttaşların, iptalin gereğini yerine getirmeyen makamlara karşı direnmesi, toplumsal muhalefetin en meşru zeminini oluşturur.
Mesela,
çED (çevresel Etki Değerlendirmesi) düzenlemesini iptal eden AYM kararına uyulmaması, direnme hakkını meşru kılar.
Kuşkusuz, demokratik rejimde aslolan, çoğunluk iktidarının Anayasa’ya aykırılığı açık olan bir yasayı oylamaması. Buna rağmen, iktidarın Anayasa Mahkemesi kararına saygı duyması, hukuk devletinin asgari eşiğidir. Eğer AYM (veya başka bir mahkeme) kararını uygulamama kararlılığı sürerse, yurttaşın buna karşı koyması, “muhalefet hakkı”nı kullanması anlamına gelir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre,
“demokrasi, çoğunluk görüşünün üstünlüğüne indirgenemez; demokrasi, azınlıklara âdil muamele sağlayan ve hâkim konumda olanın her türlü kötüye kullanımını engelleyen bir dengeyi gerekli kılar”
(İHAM, Young, James, Webster/ BK, 13. 08. 1981’den Di Stefano/Italya, 07. 06. 2102’ye kadar birçok karar). Yine İHAM’a göre, muhalefet hakkı, bireylerin veya azınlık gruplarının haklarını kullanması, çoğunluğun
onayına bağlı olamaz; bu durumda, Sözleşme’nin tanıdığı özgürlükler, etkililiğini tamamen kaybeder (Alexeiev/Rusya, 21. 10. 2010). Bir durumun kamuoyunu rahatsız etmesi, özgürlüğün sınırlanmasını meşru kılmaz (İHAM, Dickson and Dickson/BK, 04. 12. 2007).
Bunlara karşı şöyle bir itiraz yapılabilir: çoğunluk iktidarı (AKP), İHAM kararlarını tanımıyor ki! Mesela, günbegün üzerinden tam 7 yıl geçmiş olmasına rağmen, zorunlu din dersini İHAS’a aykırı bulan H. ve E. Zengin kararını (9. 10. 2007) uygulamadı. Dahası, aynı konudaki yeni mahkûmiyet kararına (M. Yalçın ve d. , 16. 09. 14)
meydan okumakla yetinmedi; zorunlu din dersini, matematik ve fizik gibi fen bilimleriyle aynı kefeye koydu: İHAM önceki başkanı J-P. Costa’nın sorduğu gibi, “Sünni” matematik, “Alevi” fizik şeklinde fen bilimleri, din ve mezheplere göre farklılaşabiliyor mu?
çoğunluk iktidarının, Türkiye toplumunu olduğu gibi, Ortadoğu’yu da, “İHL çizgisindeki Sünni pencere”den okuma ısrarı karşısında, “muhalefet hakkı”, giderek daha da önem kazanacak. çünkü, görünen o ki, çoğunluk iktidarı, rahatsızlık duyduğu her türlü toplumsal muhalefeti, darbe girişimi olarak suçlama kararlılığını sürdürecek. Oysa, halk talep eder, direnir ve başkaldırır.
Darbe, teknik anlamda silahı elinde bulunduran güçler
tarafından yapılır, TSK’nin birden çok kez yaptığı üzere. Bir de, Anayasa’nın doğrudan muhatabı olan iktidarın Anayasal hükümleri açıkça ihlal etmesi, “Anayasa darbesi” olarak adlandırılır; çoğunluk partisinin ustalık döneminde sıkça tanık olunduğu üzere. . .
Bu nedenle, muhalefet hakkını, demokrasi ve insan hakları kuramı ekseninde temellendirmek, aslında “yeni” darbelerin önüne geçmenin en meşru ve etkili zeminini oluşturmaya katkıda bulunmak demektir.
09. 10. 2014 – BİRGÜN