ADİL BAYRAM: TEHDİT VE PAZARLIK TEZKERESİ (06. 10. 2014)

221

AKP Hükümeti yeni bir sınır ötesi operasyon tezkeresi çıkardı. Tezkere yabancı ülkelere asker gönderilmesini ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye topraklarında konuşlandırılmasını içeriyor. Yabancı ülke ile kastedilen de Irak ve Suriye oluyor. Dolayısıyla söz konusu tezkereye “Irak-Suriye Tezkeresi” deniyor.
Burada hemen şunu belirtelim ki, TBMM ilk defa “Sınır ötesi operasyon tezkeresi” çıkarmıyor. Bilebildiğimiz kadarıyla yakın tarihteki sınır ötesi operasyon tezkeresi 17 Ekim 2007 tarihinde çıkarılmıştı. Bu tezkere ile “Irak’taki PKK kamplarının hedeflendiği” ifade edilmişti. Nitekim 2 Aralık 2007 tarihinden itibaren söz konusu PKK kamplarına yönelik ABD destekli hava saldırıları başlatılmıştı.
O gün bu gündür söz konusu tezkere her yıl TBMM tarafından bir yıllığına uzatıldı. Bu da yetmedi, 2011 tarihinden itibaren buna bir de “Suriye tezkeresi” eklendi. Aradan yedi yıl geçmiş ve bu süre boyunca kullanılmış olmasına rağmen, söz konusu tezkereler herhangi ciddi bir sonuç vermemiş olacak ki, bu yıl hem ikisi birleştirildi ve hem de daha da güçlendirilmiş olarak bir yıllığına yeniden çıkarıldı.
AKP Hükümeti’nin iddiası o ki, çıkarılan bu son tezkere sonuç verecek! Halbuki 2007’de ilk kez çıkarılırken de iddia aynıydı. Söz konusu tezkere temelinde yürütülecek hava saldırıları ve topçu atışlarıyla PKK bitirilecekti. Gerçek ise hiç de böyle olmadı. Daha ilk tezkere çıkarıldıktan üç gün sonra PKK’nin Oramar eylemi ve 8 askerin esir düşmesi olayı yaşandı.
Söz konusu tezkerenin yol açtığı askeri çatışmalar bununla da sınırlı kalmadı. 2008 Şubatı’nda dönemin genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’ın başını yiyen Zap Operasyonu yaşandı. Yine 2008 Ekimi’nde dönemin genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un karizmasını çizen Bezelê eylemi gerçekleşti. Bunlara bir de 2010, 2011 ve 2012 savaşları eklendi.
Şimdi sözü edilen ‘Irak-Suriye Tezkeresi’nin son yedi yılda Türkiye’ye neler yaşatmış olduğu herhalde anlaşılıyor. Bu tezkere nedeniyle acaba ülkemiz neler kaybetti? Tezkerenin uygulanması sonucunda ne kadar insan yaşamını yitirdi, ne kadar değer harcandı, toplum hangi düzeyde gerginlikler yaşadı? Tabi bu soruların içerdiği ağır bilançonun hesabını AKP Hükümeti’nin vermesi gerekiyor.
Bütün bunlar son yılların acı gerçeği iken, hala bazı çevreler AKP’nin aynı uygulamayı devam ettirmesine çanak tutuyor. Bazıları 2 Ekim’de çıkarılan son tezkerenin ülke ve topluma yararlı olacağını ve “ülkeyi koruyacağını” söylüyor. Bu temelde toplumun kafası karıştırılmak ve aldatılmak isteniyor.
Dahası söz konusu tezkereyi TBMM’den geçiren AKP’nin başarılı olduğunu söyleyenler bile var. Güya böyle bir tezkere çıkarmak başarı imiş! Halbuki söz konusu tezkere yedi yıldır kesintisiz olarak çıkartılıyor. Eğer AKP Hükümeti söz konusu tezkere ile başarı elde etseydi, o zaman yeniden çıkarmaya ihtiyaç duymazdı.
Hükümet tezkereyi yeniden çıkarmak zorunda kaldığına göre, söz konusu tezkere temelinde yürütülen uygulamalar başarısızdır. AKP Hükümeti başarı değil, başarısız kalması nedeniyle söz konusu tezkereyi yeniden çıkarmaktadır. Türkiye sınırları dışındaki PKK hedeflerine yönelik topçu atışları ve hava saldırıları başarısızdır. Zap Operasyonu’nda olduğu gibi, sınır ötesine kara operasyonları başarısızdır. Sınır içerisinde PKK’ye karşı yürütülen askeri operasyonlar başarısızdır. Kısaca tezkere temelinde yürütülen mücadele başarılı olmamıştır. PKK’yi yok etmek veya zayıflatmak bir yana, bugün PKK dört cephede birden mücadele yürüten bir hareket haline gelmiştir.
“Irak-Suriye Tezkeresi”nin bu kadar propaganda eşliğinde çıkartılması da AKP Hükümeti’nin son politik adımlarda başarısız kalması sonucudur. AKP Hükümeti Cidde Bildirisi’ne imza atmayarak IŞİD ile birlikte PKK’ye çok ağır bir darbe vurabileceğini umut etmiştir. Hesabın şöyle olduğu anlaşılıyor: IŞİD 15 Eylül’de başlattığı saldırı temelinde Kobani’yi bir-iki gün içinde kolayca düşürecek! İmralı görüşmeleri çerçevesinde “Yol haritası açıklayacağız” vaadiyle PKK Lideri’ne gerillanın Türkiye’den geri çekilmesi açıklaması yaptırılacak! Rojava’da ve Kuzey’de sarsıntı yaşayan PKK’ye toplu bir saldırı yöneltilerek çok ağır ve ezici bir darbe vurulacak! Siri Lanka’nın Tamil’e vurduğu darbe gibi!
İşte AKP’nin belki de yıllardır çalıştığı planın iç yüzü meğer buymuş! AKP’nin ciddi ciddi üzerinde durduğu bu planın hem Kobani direnişinde ve hem de İmralı’da bozulduğu anlaşılıyor. Nitekim söz konusu plan uygulamasında başarısız kaldığı içindir ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Koşullar değişti” diyerek New York’ta ABD’nin başlattığı “IŞİD karşıtı koalisyon”da yer alabilmek için yoğun çaba içine girdiği görülüyor. Cidde Bildirisi’ne imza atmayan AKP, bu sefer ABD ittifakı içine girebilmek için kırk takla atıyor.
Tabi bu girişiminde de fazla tutarlı olmayıp ve de dayatıcı davranıyor. Yani IŞİD karşıtı koalisyona IŞİD’i korumak için ve PKK’ye karşıtlık temelinde girmeye çalışıyor. Söz konusu koalisyonu IŞİD karşıtı değil de PKK karşıtı yapmak istiyor. AKP Hükümeti’nin “ABD ile Kürtler arasında ilişki gelişebileceğinden” adeta ödü koptuğu anlaşılıyor. Aslında tüm gücüyle bunu engellemeye çalışıyor.
Fakat AKP Hükümeti’nin söz konusu girişimde de başarısız kaldığı açıktır. AKP’nin IŞİD karşısındaki tutarsızlığı, aradığı söz konusu ittifakın oluşmasını engelliyor. Böylece ortada yapayalnız kalmış olan AKP Hükümeti, son çare olarak “Irak-Suriye Tezkeresi”ni çıkarmış bulunuyor. Dolayısıyla söz konusu tezkerenin amacı, PKK’yi tehdit etmek ve teslim olmaya zorlamak, kendini ABD’nin ittifak pazarına sürmek oluyor.
Bu nedenle TBMM’nin çıkardığı 2 Ekim Tezkeresini bir “Tehdit ve Pazarlık Tezkeresi” olarak tanımlamak en doğrusudur. Tehdit kesinlikle PKK’ye yöneliktir. Esat yönetiminin tezkereye konmuş olması, onun da tehdit edildiği anlamına gelmemektedir. Kaldı ki, AKP Hükümeti’nin Esat karşıtlığı onu beğenmediği ve diktatör bulduğu için değildir, tersine yıkılmayıp iç çatışmayı uzatarak PKK’nin yararlanabileceği bir zemine yol açıyor olduğu içindir.
Kısaca AKP’nin Esat karşıtlığının ardında da PKK ve Kürt karşıtlığı vardır. Bu nedenle AKP’nin Kürt karşıtı zihniyet ve politikayı aşmadığı ve Kürdü inkar eden sistemi sürdürmeye çalıştığı ortadadır. Nitekim tezkerenin hedefinin PKK’yi yok etmek olduğu gün gibi açıktır. Söz konusu tezkerenin özünü herkes böyle okumaktadır. Zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da birçok konuşmasında hedeflerinin “PKK terörünü bitirmek” olduğunu açıkça ifade etmiştir. Böylece AKP’nin “çözüm sürecine” yaklaşımının aslında “PKK’yi çözmek” olduğu açığa çıkmıştır.
2 Ekim Tezkeresi bir yandan PKK’yi tehdit eder ve teslim olmaya zorlarken, diğer yandan da AKP Hükümeti’nin kendisini pazara sürmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin kapılarını yabancı askerlere açarak ve Türk ordusunun dış ülkelere gidişini garantileyerek başta ABD olmak üzere Avrupa ve benzeri devletlerin iştahı kabartılmak istenmektedir. Bu biçimde “Her türlü pazarlığa hazırım” denmektedir. Kürt karşıtlığının AKP’yi ve Türkiye’yi getirdiği nokta işte budur.
Fakat bundan önceki planlar gibi, AKP’nin bu planının da içi boştur ve başarısız kalmaya mahkumdur. Artık “Stratejik konumum” denerek kendini pazara sürme temelinde siyaset yürütme devri geçmiştir. AKP yönetiminde ülke ve toplumun başına ne tür felaketlerin geleceği çok açık olarak görülememektedir. Eğer demokratik müdahale ile bu durum önlenmezse, o zaman acı sonuçlar bir bir yaşanır.
06. 10. 2014 – öZGüR GüNDEM