ÇİĞDEM TOKER: BUZDOLABINDAKİ YARIM İLAÇ KUTUSU (01. 09. 2014)

208

Bazı yolculuklardan dönen, sadece bedeniniz oluyor.

Ne sekiz günlük yolu annesinin kucağında ölmeden tamamlayabilmiş üç aylık bebeğin saçına iliştirilmiş nazarlık gözünüzün önünden gidiyor ne de engelli ağabeyini, dağlarda sırtında taşımış
Şahap‘ın; okulundan kopmuş (onun dilinde
“medrese”) 15 yaşındaki
Kasım‘ın, felçli oğlunu yatağında bırakmak zorunda kalan
Nisan‘ın çığlıkları kulağınızdan. . .

Şirit Yaylası’na varır varmaz rastladığı ilk gölgede soluklanan
Hudeyr, kim bilir nereden bulduğu kapkara bir çaydanlıkta kuru dalları tutuşturarak demlediği çaydan ikram etmiş. . .

Vahşetten kaçıp sığındığı toprak parçasındaki ilk dakikalarda dahi varlığını sürdüren bu konukseverlik mesela; aklınızdan çıkmıyor.

Bu yüzden işte, yaşadığın kente döner dönmez bir bir sökün eden kelimeler, sembol değeri ne kadar yüksek olursa olsun boşalıyor anlamından:
Devir-teslim, yemin, resepsiyon. . .

Hem, kaç vakitte dolar ki bu kelimelerin içi yeniden manayla,
“O ülke, bu ülke mi?Kaç ülke var bu topraklarda”
sorularıyla savrulurken ruhun.

***

Bugün Dünya Barış Günü.

Yarın da IŞID’in Şengal’deki katliamı birinci ayını dolduruyor.

“Resmen”
ne kadar sırtını dönerse dönsün; Ezidi göçü; devlet aygıtlarının yüzleşmek zorunda kalacağı devasa bir soruna dönüşmek üzere.

Katliamdan kaçan Ezidilerin kafileler halinde sınırlarımıza göç ettiği dört hafta boyunca Ankara, olanca enerjisini Cumhurbaşkanı seçimine odaklayarak büyük zaman yitirdi.

Türkiye’ye sığınan Ezidi sayısının şimdiden 20 bini aştığı tahmin ediliyor.

ülkenin batısı, hâlâ bu trajedinin boyutlarından habersiz.

Devletin ilgisizliğiyle birlikte, televizyonların bu trajediyi
“görmeyen”
tutumu ise sorunu sadece derinleştiriyor.

Bir an için işin
“insani”
kısmını bırakıp soralım:

“Müslüman değiller”
ya da
“Daha
mühim meseleler var”
diye sırt çevrilen bu sorunun faturasının büyüyerek yine sırt dönenlere çıkacağı gerçekten fark edilmiyor mu?

***

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin geçen haziran ayında açıkladığı raporu hatırlatalım:

“Yeryüzündeki mülteci sayısı, 2. Dünya
Savaşı’ndan bu yana en yüksek düzeyeulaştı”
denilen bu raporda mülteci sayısı 51. 2 milyon kişi olarak duyuruldu.

Türkiye, o tarihte bu sayıya dahil olmayan Ezidi sığınmacılarla bugün yüzleşmek zorunda kalan şimdilik tek ülke.

Komiserlik Başkanı
Antonio Guterres, o raporda çok önemli bir saptamayı kaygıyla dile getirmişti:

“Mültecilere ev sahipliği yapma yükü,
giderek daha az kaynak sahibi ülkelerinomuzlarına biniyor. “
Biz oradayken, köylüler evlerindeki buzdolabında kalmış yarım ilaç kutularını bile yardım merkezlerine getiriyordu. Bir ateşi dindirir belki diye, yarım ilaç kutusu. . .

Ve diyelim ki,
“Yeni Türkiye”nin devleti, sırf Müslüman değiller diye Ezidilere sırt dönüyor.

Hiç değilse
Guterres‘in, şu sözü Ankara’nın daha fazla zaman yitirmeden uluslararası toplumu harekete geçirmesi için bir anlam taşısın:

“Avrupa ne kadar endişe duyarsa
duysun, daha fazlasını yapabilecekkapasitededir. “

01. 09. 2014 – CUMHURİYET