HAKAN AKSAY: ERDOĞAN’DAN OBAMA’YA FIRÇA, PUTİN’E UYARI, ATAMBAYEV’E ÖVGÜ(13. 08. 2014)

192

– Beyefendi?

– Beyefendiiii!
– Ne var oğlum, ne bağırıyorsun?
– Efendim, yine bir kutlama telefonu. ‘Dışardan’. . .
– Yav, amma telefon geldi bu dış mihraklardan yaaa. Kim arıyo yine?
Merkel
mi?
Holland
mı?
– Hayır efendim, bu sefer Barack Obama arıyor.
– öyle miii! Arıyo demek. Eee, eli mahkûm tabii. Arayacak, kaçarı yok!
– Bağlayayım mı efendim?
– Bağla bakalım. Haa, yok, dur bi dakka. Bağlama. Beklet biraz.
– Efendim, zaten kaç dakikadır bekliyor. Washington’dan. . . Epey de yazar şimdi. . .
– Biz aylardır arıyoruz kendisini. Bir telefonumuza döndü mü? Beklesin şimdi, işi ne!
– Peki efendim.
– Hadi neyse. . . Bağla bakalım.
*
*
*
– Helloooo!
– Ne hellosu! Selamun aleyküm! öğrenin bunları artık.

Sayın Erdoğan, halkın oylarıyla seçilmenizden dolayı sizi saygıyla kutluyorum. Daha önce de dediğim gibi, Washington’da sizinle yeni görevinizde birlikte çalışmak için sabırsızlıkla bekliyoruz.
– Van minuuut! Sabırsızlıkla ha! Yav sen ne biçim adamsın yaa! Tam altı aydır arıyoruz, bi kere telefonumuza çıkmıyorsun.
– Ee, yani, şeyy. Haliyle ABD Başkanı olarak epeyce yoğun günler geçiriyorum da. . .
– ABD başkanıymış! Sen Başkansan, ben de Cumhurbaşkanıyım. Hatta Başbakanım. Dahası AKP Başkanıyım. . .
– Yanlış anlamayın. Mutlaka siz de yoğunsunuzdur da. . . Son zamanlarda Michelle’nin işleri, Malia ve Sasha’nın alışverişleri falan. . .
– Tamam tamam, anlaşıldı. Mayıs ayında konuşmaya başladığımız şeyleri en kısa zamanda sonuçlandıralım.
– En kısa zamanda. Eylül başında görüşmek üzere Sayın Cumhurbaşkanı.
– Haydi o zaman, güle güle bakalım.
*
*
*
– Efendim, yine telefon. Rusya lideri Vladimir Putin arıyor.
– Ha, onu bekletmeyelim. Bağla hemen.
– Allooo!
– Vilademir, nasılsın, iyi misin?
– Redjep Tayyip, salaaam! Bravo, sen de birinci turda götürdün. Tebrik ederim.
– Senin yüzde 83 raytinginin yanında benim yüzde 52’min lafı mı olur!
– Seçildiğimde yüzde 63 falandı. Ukrayna’yla savaş başlayınca böyle oldu.
– Yapma ya! Demek şimdi ben komşulardan biriyle savaşsam, yüzde 20 artış garanti desene?
– Tabii ki. Bu arada malum, Batı yaptırımlarından dolayı bizim sebze ve meyve durumumuz kötü. Size zahmet iyilerinden seçip bize. . .
– Zamanında o kadar domatesimizi kurtlu falan diye geri gönderdiğinizi unutmadık.
– Bir daha tekrarlamaz, merak etme.
– Şu Cemaat okullarını da sekiz defa söyledik, hâlâ kapatmadınız.
– O da kolay, kafanı takma.
– Oldu o zaman. Bu arada bizi artık AB’ye karşı Şangay örgütü’ne alırsın artık. Yeter oyaladığın.
– Lafı ağzımdan aldın. İlk zirvede sizin üyeliğiniz gündem maddesi, hemen hallederiz.
– Tamam o zaman. Haydi benim balkona çıkmam lazım.
– Balkona mı? Hayrola, klimalar çalışmıyor mu?
– Yok öyle değil. Balkon konuşması yapacağım. Halk bekliyor.
– Anladım. Başarılar. Anayasal değişiklikler ve muhalefetle mücadelede bir yardımım olursa memnuniyetle.
– Soracağım şeyler var. İlk fırsatta konuşalım. Sen de şu Suriye politikanı bi daha düşün bu arada. Haydi selametle.
*
*
*
– Beyefendi, beyefendi!
– Ne oldu, yine mi yabancı bir lider telefon ediyor?
– Evet efendim. Yani, hayır efendim. Yabancı lider de. . . Telefonda değil, buralara kadar gelmiş.
– Kim o be?
– Almazbek Atambayev.
– O da kim ki?
– Kırgızistan Devlet Başkanı, efendim. Hani vaktiyle Türkiye’de okumuştu. Size de ‘abi’ diye hitap ederdi.
– Haa, tamam, hatırladım. Ne istiyor ki şu arada?
– Tebrik etmek istiyormuş efendim.
– Yok canım! Kesin para istiyordur yine. Sav gitsin.
– Peki efendim.
– Dur bakalım, dur. Fikrimi değiştirdim. çağır gelsin.
– Tamam efendim. Hemmen!. .
*
*
*
– Selamun aleyküm, Tayyip Abi.
– Vay, Elmas Bey, hoşgeldin kardeşim.
– Abi, çok tebrik ederim. Bu zamanda ilk turda bu kadar oyla. . .
– Tamam tamam. Sen de benim şükranlarımı ilet Moğolistan halkına.
– Kırgızistan, Tayyip Abi.
– Ha, evet, tabii. . .

Şu bizim kredi işini de bir halletseydik?. .
– Yav daha geçen yıl kaç yüz milyon dolar verdik! Küçücük ülkesiniz, yetmiyor mu?
– Abi, hayat pahalı. Biz sizi seviyoruz. Siz de bizi anlayın. Ruslar haftaya 500 milyon dolar veriyor da. Siz Reza Zarrab Bey’i bize yönlendirseniz, o bile yeter!
– Tamam söz, ilk fırsatta temin ederiz.
– Abi, biz de yakında senin heykelini dikeriz Bişkek’te.
– Bişkek ne be?
– Bizim başkentimiz, Abi.
– Haa, tamam. Yav. . . Sen bi dakka dursana. Gel sen de benimle balkona çık şimdi, hadi!
– Balkona mı? Uygun düşer mi, Tayyip Abi? Yarın Putin’e misafir gideceğim. O ne der sonra?
– Para isterken iyiydi, değil mi? Yav çık, bir şeyler söyle. Bir cümle olsa yeter.

Tamam, abi. Var öyle bi cümlem.
– Söyle bakıym!
– Uluu Türk Kaganatın kura albasak da, biz küçtüü boordoş Türk mamleketterinin birimdigin tüzüşübüz kerek.
– Nee? Oğlum Moğolca konuşmayacaksın!
– Kırgızca, abi! Türkçesi şu: Büyük Türk Kağanlığını kuramasak da, güçlü soydaş Türk ülkelerinin birliğini oluşturmamız gerek.
– Güzeeel. çok hoşuma gitti. Kredini en kısa zamanda cebinde bil.
– çok sağol, Tayyip Abi. öpiym!
– Tamam tamam. Hem artık devletlerimiz arasındaki bağları sıklaştıralım. Bunun için size yeni ve çok aktif bir büyükelçi göndereceğim.
– Harika olur, abi. Göndermeyi düşündüğün kişinin adını bağışlar mısın?
– Kardeşim
Abdullah Gül.

13. 08. 2014 – T24