L. DOĞAN TILIÇ: KORKMA, SÖYLE: YAHUDİ’YİM DE! (05. 08. 2014)

305

1930’da olduğunuzu düşünün; o hitabetiyle yüzbinleri kendinden geçiren lider, yine o bildik el kol hareketleri eşliğinde, öfkeli olduğunu söyleyenlere inat, öfkenin de bir hitabet sanatı olduğunu kanıtlarcasına haykırıyor: “Korkma, söyle! Yahudi’yim de!”
“Yahudi olabilirsin. Ben sana saygı duyarım. Bundan da çekinme, korkma. Bunu da rahat rahat söyle. Ben de Almanım, ben de bunu rahat rahat söylüyorum. Bundan çekinmeye gerek yok. “
Ne kadar şövalyece değil mi?
30’lar Almanyası ile 2000’ler Türkiyesi arasında paralellik kurmak çok doğru olmaz. Evet, burada otel odalarında yakılanlar, Maraş’ta Sivas’ta kıyılanlar oldu… Yine de başkadır Almanya. Bambaşka hatta…
Ama şu kimlik siyaseti var ya; siyaseti doğuştan kazanılan kimlikler üzerine kurma. . . Etnik, mezhebi ayrılıklara dayanarak bir diğerini vurma, iktidarı böyle kurma. . . O işte; orada da aynı derecede tehlikeli ve budalaca, burada da!
Alevi misin, Sünni misin, Kürt müsün, Zaza mısın, rahat rahat söyle; “Bundan çekinmeye gerek yok. Onun için milleti aldatmaya da gerek yok” demek, bir seçimde etnik ya da mezhebi kimliğinizi belirtip öne çıkarmadan kampanya yürütmeyi “milleti aldatmak” saymak hastalıklı olduğu kadar tehlikeli bir kafa.
Alevi ya da Sünni olduğunuzu söylemediğinizde değil, çalmayacağım deyip çaldığınızda aldatırsınız milleti!
“Korkma, söyle…” diye kurulan cümlelerin önüne ve arkasına 77 milyonun birliğini beraberliğini vurgulayan cümleler yerleştirmek söylenenlerin vahametini azaltmıyor. Tam da 77 milyonun tümünü temsil etmeye aday olunan bir seçimde bunları söylemek, söyleyenin gözünü diktiği makama uygun olmadığının bir başka kanıtı.
Bırakın seçimi, makamı, mevkiyi, bir ülkeyi temsili; bu çağa ait bir insan olmak bile doğuştan edinilen, kazanılmasında bir emeğinizin olmadığı kimlikleri mesele yapmamayı, onları artı ya da eksi özellikler saymamayı gerektirir.
Kimlikler üzerinden şövalyelik mi yapacaksınız? Nevzat çelik olun o zaman; çok olmayan tarafta olun: “türkiye’de kürt, kürtlerde ermeni, ermenilerde süryani, gidip almanya’da türk” olun, “israil’de Filistinli” olun, “köpeğin karşısında kedi / kedinin karşısında kuş” olun.
Kadınlar evlerinde, sokakta öldürülürken kadın, eşcinseller linç edilirken eşcinsel olun!

Deli-kanlı olmaksa derdiniz, böyle olun! 1930’lar Almanyası’nda Almanken Yahudi’yim, 2000’ler Türkiyesi’nde Türk’ken Kürdüm, Sünni’yken Alevi’yim deyin.
Tersi, çok olan tarafta olmak yani, marifet değil ki.
Ne yazık ki, çankaya’ya tersten, o çıkmaz yoldan yürüyerek çıkmak isteyen bir cumhurbaşkanı adayı var. çıkmak zorunda olan bir aday!
Ya 2023 hayallerini “başkan” olarak gerçekleştirmek, memleketi başkan ve adamları tarafından yönetilen bir çiftlik yapmak için ya da cumhurbaşkanlığı dokunulmazlık zırhını kuşanarak kapıya dayanan suçların cezasından kaçmak için çankaya’ya çıkmak zorunda olan bir aday. . . çıkınca da ikisini birden yapmak için…
Yurtdışındaki yüzde 5’lik katılım içerisi için de bir işaretse, pek hayırlı bir işaret değil. Ne yazık ki, liderlerinin kürsü yumruklayıp “tıpış tıpış” uyarısına karşın adaylarıyla heyecanlanmayan, yerinden kımıldamakta zorlanan bir kesim var.
Ne yazık ki, muhalefetin anası sadece bu seçimi değil, geleceği de kaybedecek bir akılla gidiyor. “Marifet hiç düşmemek değil, her düştüğünde kalkabilmektir”, ama o düşmek korkusuyla kendisini geri geri çekecek dallara sarılıyor.
Tıpış tıpış değil, koşar adım gitmek gerek sandığa. Etnik kimliklerimizin, mezheplerimizin üzerine basılarak çıkılmasın diye çankaya’ya… çok olmayan tarafta olduğumuzu göstermek için… Aleviliğin, Sünniliğin, Kürtlüğün, Türklüğün, kadınlığın, erkekliğin, eşcinselliğin, dindarlığın, dinsizliğin seçim malzemesi yapıldığı bir Türkiye istemediğimizi göstermek için gitmek gerek.
Etnik ve mezhebi kimliklerden konuşacaksak eğer, bize, 1930’ların Almanyası’nda, Almanken “Yahudi’yim” diyebilme cesareti gerek!
05. 08. 2014 – BİRGÜN