ÇİĞDEM TOKER: SEÇİMDE EŞİTLİK YALANI (26. 07. 2014)

256

Cumhurbaşkanı seçimine iki hafta kaldı.
Kampanyanın süresi açısından, demokratik hiçbir ülkede benzeri olmayan
“bir aylık”
sürenin yarısı bitti bile.
Adil ve eşit geçmesi güya yasayla güvence
altına alınmış cumhurbaşkanı seçimi, derin
bir adaletsizlikle başladı. Dört nedenden
dolayı adaletsizlik, derinleşerek sürüyor:
üç adaydan biri olan Başbakan
Erdoğan‘ın kamu malını ve kaynaklarını
(ANA uçağı, OBA helikopteri, TRT, Haliç
Kongre Merkezi) kısıtlamalar yokmuşçasına
kendi malı ve kaynağı gibi kullanması (bu
konuda, YSK’den bugüne dek herhangi bir
açıklama ya da girişim gelmedi). Erdoğan’ın
bu tercihi
“doğal”
bir durummuş gibi değerlendiriliyor:
– Medyanın sahiplik yapısı.
– Kampanya finansmanında usulsüzlük
saptanması halinde, kanunlarda hiçbir yaptırımın yer almaması.
– Seçimleri yürüten, gözeten ve denetleyen
YSK’nin bağımsız olmaması (bütçesi Adalet
Bakanlığı bütçesinde gösteriliyor).
***

Kanun özellikle eksik ve manipülatif
kurgulanınca, kampanya finansmanı veşeffaflığının da kötüye kullanımı mümkün
kılan
“gri alanlar”la dolu olması kaçınılmaz hale geliyor.
1. Her şeyden önce, tek bir kaynak
ve onun da
“en fazla 9 bin 82 TL”
ile
sınırlanması, adaylardan biri olan Başbakan
lehine muazzam avantaj yaratıyor. Erdoğan,
ulaşım, miting gibi temel kampanya
faaliyetlerini kamu kaynaklarından karşıladığı
için; destekçilerinin yapacağı bağışlar ile
diğer iki adaya yapılanlar arasında büyük bir”değer-anlam”
farkı ortaya çıkıyor.
2. Adayların, yasa gereği açmak zorunda
oldukları banka hesaplarında biriken yardımları kamuoyuna açıklama zorunluluğu
yok. Bildirim sadece YSK’ye yapılıyor.
3. Yardımların kaydını tutmakla görevli
YSK’nin de sonuçları açıklaması söz konusu değil.
4. Seçim hesaplarını incelemekle görevli
YSK’nin usulsüzlük ve/veya yolsuzluğa rastlaması halinde yaptırım uygulama
gücü yok. Ne soruşturma açabiliyor; ne desavcılıklara suç duyurusunda bulunabiliyor.
***

İki gün önce Uluslararası Şeffaflık örgütü
Türkiye Temsilciliği’nce düzenlenen”Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Şeffaflık
ve Kampanya Finansmanı”
başlıklı atölye çalışmasına katıldım. Genç gazetecileri en
fazla şaşırtan konu, yardım hesaplarındaki usulsüzlük ihtimaline karşı yaptırımın yer
almayışı oldu.
“Peki usulsüzlük çıkarsa ne olacak?”, “Halk
nasıl haberdar olacak?”
ve
“Neden bu kadar
önemli bir konu kanunda düzenlenmemiş”
sorularına yanıt vermek kolay değildi.
Onlara, Ocak 2012’de AKP oylarıyla geçen
kanunda, bu konulara dair düzenleme
konulmayışını
“unutkanlıkla”
izahın zor
olduğunu dile getirdim. Tıpkı her konumdaki
kamu görevlisi tek tek sayılırken, başbakanın
cumhurbaşkanı adaylığında”ne olacağının”
boş bırakılışı gibi.
***

Bizde 30 gün olarak
“takdir edilen”
seçim kampanya süresinin yarısı geride
kalırken, ABD’de 2016 yılında yapılacak
başkanlık seçimi için kampanyalar
başladı bile. Adaylardan
Hillary Clinton
finansman yaratacak etkinlikler için kolları
sıvamış durumda. 100 milyondan fazla
seçmeni bulunan ABD’de, toplanan bağış
ve yardımlar, üç ayda bir Federal Seçim
Komitesi’nce yayımlanıyor.
Bağışların YSK’ye bildirimi yasal
zorunluluksa, kurul için de inceleme
sonuçlarını kamuoyuna açıklaması bir
borçtur. Yasal zorunluluğun olmayışı YSK
için bir gerekçe olamaz. Kurul, inisiyatif
alabileceği gibi, yapılacak bir başvuruyla da
bu yol açılabilir
Desteklediği adaya özveride bulunarak
bağış yapan vatandaşların, nereye nasıl harcandığını öğrenmek en doğal hakkı.
Aksi takdirde
“seçimde eşitlik”,
bir yalan
olmaktan öteye geçmez

26. 07. 2014 – CUMHURİYET