ERKAN AYDOĞANOĞLU: GREV KORKUSU (03. 07. 2014)

265

Yarattığı etki ve sonuçları itibariyle patronları grev kadar korkutan çok az eylem biçimi var. İşçilerin greve çıkmasının patronları korkutan yönü, sadece grev nedeniyle üretimin aksaması ya da kârlarının azalması değil. Onların asıl korkuları, grev gününe kadar çeşitli yöntemlerle böldükleri, zaman zaman karşı karşıya getirdikleri işçilerin talepleri ve gelecekleri için “tek vücut” halinde birleşmiş ve kenetlenmiş olmaları.

İşçiler çalışmadığı zaman üretimin durması ve işyerindeki sömürü mekanizmasının en azından bir süreliğine sekteye uğraması, grevlerin patronlar için her zaman büyük bir tehdit ve korku kaynağı olarak algılanmasına neden oldu.

İşçi sınıfı grev hakkını, grev yaparak ve ağır bedeller ödeyerek kazandı. Grev silahının etkili bir mücadele silahı olarak kullanılmaya başlandığı yıllardan itibaren işçiler, hakları için greve çıkarken, hiçbir zaman yaptıkları işin yasal olup olmadığına bakarak hareket etmediler. öte yandan siyasi iktidarlar, grev hakkını düzenleyen yasal düzenlemeler yaparken, yasal grevlerin bile patronlara en az zarar verecek şekilde uygulanması için büyük çaba harcadılar.

Yıllarca yapılan grevlerin etkisini kırmak, en azından grevlerin sonuçlarını patronlar açısından daha zararsız hale getirmek için çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı. “Sosyal tarafların” hangi koşullarda nasıl davranacağını belirleyen, grev hakkının kullanılmasını şu ya da bu şekilde sınırlayan “grev ertelemesi” gibi uygulamalar hayata geçirildi.
Grevin işçi sınıfı açısından taşıdığı önemin farkında olan işçiler ve mücadeleci sendikalar açısından bakıldığında, yasaların grev hakkını nasıl düzenlediğinden çok, işçilerin greve çıkmalarına neden olan taleplerin ne kadar hayati, ne kadar haklı ve meşru olduğu daha fazla önem taşıyor.

Türk-İş’e bağlı Kristal-İş Sendikası ile Şişecam patronu arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin tıkanmasının ardından greve çıkan işçilerin grevi, Bakanlar Kurulu tarafından “milli güvenliği” ve “genel sağlığı” bozduğu gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelendi. Türkiye’de grev ertelemenin gerçekte “grev yasaklamak” anlamına geldiği düşünüldüğünde, Şişecam grevinin Şişecam patronunun çıkarlarını tehlikeye attığı için “milli güvenlik” ve “genel sağlık” gibi komik gerekçelerle yasaklanmasının mantıklı bir açıklaması bulmak mümkün değil.

Soruna “yasal grevi” düzenleyen mevcut yasalar açısından bakacak olursak, hedefleri itibariyle hemen her grevin “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanması mümkün. Böylesine anlamsız bir gerekçenin arkasında yatan ise, patronların yatırımlarına, siparişlerine ve kârlarına zarar gelmemesi.

Greve çıkan işçilerin taleplerinin karşılanması, hem kapitalistler arasındaki giderek artan rekabet, hem de sermayenin sürekli büyüme ihtiyacı yüzünden sürekli tartışma konusu yapılır. Bu nedenle işçilerin patronları zora sokacak grevleri gerçekleştirmemesi için açık-gizli tüm tedbirlerin patronlar ve onların çıkarlarının savunucusu olan siyasi iktidarlar tarafından alınması şaşırtıcı değildir.

Grevler işçi sınıfının kendi içinde birleşerek hareket ettiğinde gerçek gücünün farkına varması ve neler başarabileceğini göstermesi açısından en önemli mücadele deneyimleri. Bu “tehlikeli” durumun bilincinde olan patronlar ve hükümetler, elinden geldiğince işçi sınıfının bu önemli ve etkili silahı kullanmasını engellemek için uğraşıyorlar ve grevleri işlevsiz hale getirmek için adımlar atıyorlar.

Grevlerin siyasi iktidarlar tarafından tamamen hayal mahsulü gerekçelerle ertelemesi ya da yasaklaması, patronlar ve hükümet saflarındaki korkunun, patronların üretim sürecindeki mutlak egemenliğinin ciddi anlamda sarsılmasının somut bir yansıması. Ancak gerek hükümet, gerekse Şişecam patronunun yaşadığı grev korkusu ile ilgili olarak bilinen bir sözü tekrar hatırlatalım; “Korkunun ecele faydası yok!”
03. 07. 2014 – EVRENSEL