Hindistan seçimleri sağcıların zaferi ile sonuçlandı; Narendra Modi’yi Mayıs’ta başbakanlığa taşıdı.
Kuşbakışı seçim sonuçlarını hatırlatalım. Hindistan’ın federal yapısı nedeniyle, yerel, eyalet partileri çok önemlidir. Tüm ülkede örgütlü iki büyük parti vardır: Hindistan Ulusal Kongresi (kısaca “Kongre”) ve Bharatiya Janata Partisi (BJP)…
Kongre, Hindistan’ı bağımsızlığa taşıyan en büyük örgüttür; laik Hint Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Jawaharlal Nehru’nun partisidir. Nehru sülalesi (Nehru’nun kızı İndira Gandhi ve onun gelini, çocukları) Kongre’nin yönetiminde hep ağırlık taşımıştır. Son seçim kampanyasını da İndira’nın torunu Rahul Gandhi yönetmiştir.
BJP ise, Hindu milliyetçisi, aynı zamanda köktendinci bir partidir. Seçimlere Modi’yi başbakan adayı göstererek girdi; kampanya da, bu akımın en fanatik kanadı olan RSS hareketi tarafından örgütlendi. Modi, başbakanlığa, Gujarat Eyalet Başkanlığı siciline dayanarak geldi. Bu sicil, bir yandan “Gujarat’ı yerli-yabancı yatırımcılara ve piyasa dostu politikalara dayanarak geliştirme” efsanesini; bir yandan da 2002’de aynı eyaleti kana boğan Müslüman kıyımının sorumluluğunu içerir.
Seçimlere “Sol Cephe” içinde katılan dört komünist/sosyalist partiyi de ekleyelim. Bunlar üç eyalette (Batı Bengal, Kerala, Tripura’da) özellikle güçlüdür; ancak federal düzlemde de örgütlüdür.
Son seçimleri 2010 seçimleriyle karşılaştıralım. Oy oranları olarak Kongre yüzde 29’dan 19’a inmiş; BJP ise yüzde 19’dan 31’e yükselmiştir. Milletvekili sayılarındaki değişim daha da çarpıcıdır: Kongre 206’dan 44’e gerilemiş; BJP ise 116’dan 282’ye çıkmıştır. Böylece 543 koltuklu parlamentoda BJP tek parti hükümeti kurma imkânına kavuşmuştur.
“Sol Cephe” partileri ise 2004’ten bu yana gerilemektedir. 2004’te 59 milletvekili ile parlamentodaki üçüncü büyük grubu oluşturdular; Kongre hükümetini uzun süre dışarıdan destekleyip önemli sosyal reformlara katkı yaptılar. 2010’da oy oranları yüzde 7,5’e, millet vekili sayıları 23’e düştü. 2014’te gerileme süregeldi; bu sayılar yüzde 4,5 ve 11’e indi.
***
Kongre’nin ve sosyalistlerin yenilgileri konjonktürel midir; yeni bir eğilimin başlangıcı mıdır? Narendra Modi, “Nehru hanedanı ile birlikte Nehru Cumhuriyeti’ni de tarihe gömme” iddiasındadır. Ona göre, laik Cumhuriyet, dış güçler tarafından inşa edilmiş bir sapkınlıktı; Hindistan’ın öz değerlerine dönme zamanı gelmiştir.
Modi, “Hindistan’ın öz değerlerine dönüş perspektifi”ni seçim kampanyasında örtülü tuttu. Bu toplum projesi, RSS’nin platformundan izlenebiliyor: Eğitimin Hindu kültürü öğeleri doğrultusunda yenden düzenlenmesi; nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Müslüman azınlıkları gözeten uygulamaların kaldırılması; Bangladeşli göçmenlerin ülke dışına çıkarılması; nihai hedef olarak “Hindu kültürünü ve dilini benimsemeyenlerin tam vatandaşlık haklarından dışlanması” …
Laik Hindistan Cumhuriyeti’nin temellerini sorgulayan bu perspektif, elbette ilericileri, sosyalistleri tedirgin ediyor. Ne var ki, uluslararası ve büyük Hint sermayesi için Modi’nin RSS bağlantıları; siyasal, kültürel hedefleri önemli değildir. Onlar, “Gujarat’ın ekonomik efsanesi”nin Hindistan’a örnek olacağı beklentisi ile yeni başbakana alkış tutuyorlar. Büyüme hızı 10 yıllık Kongre yönetimi altında ortalama yüzde 7,7’ye çıkmış; yüzde 6’lık bir önceki dönemi bir hayli aşmıştır; ama bunlar için büyüme değil; açılma/saçılma önemlidir. Modi de, seçimlerden hemen sonra, “asgarî devlet; azamî yönetişim” sloganını tekrarlayarak yüreklere su serpti. Buradaki “yönetişim” sözcüğü, “yatırımcı, sosyal devlet küçültülmeli” programını şirinleştirmek için kullanılan; içeriği olmayan bir Dünya Bankası uydurmasıdır.
Financial Times ise, önce bir “hoş geldin” temennası çektikten sonra, Modi’den beklentilerini sıraladı: Enflasyon aşağı çekilmeli; tüketim sübvansiyonları frenlenerek bütçe açığı daraltılmalı; iş hayatı üzerindeki vergiler basitleşmeli; kamu bankalarının batık kredileri temizlenmeli; yabancı yatırımcıların, örneğin borsaya girişlerini güçleştiren engeller hafifletilmeli…
***
Biraz fantezi yapalım ve 2014 Hindistan’ını on bir yıl öncesinin Türkiye’si ile; Modi’yi Erdoğan’la karşılaştıralım. Tutucu köktendinciliğin sağladığı kitle tabanı sayesinde tek parti iktidarı kalıcı görünmektedir. Yabancı ve yerli sermaye için ise, köktendinciliğin nihaî hedeflerinin toplumsal, siyasal sonuçları değil, neo-liberal programa kesin bağlılık önemlidir.
Biraz daha zorlayalım. Hindistan’ın ve Modi’nin on yıl sonrasını da Türkiye’nin ve Erdoğan’ın bugününe bakarak öngörelim ve ortaya çıkan görüntüyü Hindistan’ın solcuları, ilericileri ile paylaşalım.
10. 06. 2014 – SOL