Soma kitlesel katliamı, hukuken nasıl okunmalı ve açıklanmalı? “Devlet ve insan” ayrışması, genel çerçeveyi sunabilir.
DEVLET VE İNSAN
önce, devlet veya bir resmî kurum adına hareket eden kamu görevlileri için geçerli üçlüyü hatırlatalım: Görev/ yetki/ sorumluluk.
Sonra, yurttaşlar için geçerli üçlüyü: özgürlük/hak/ eşitlik.
PAZAR EKONOMİSİ
Pazar ekonomisi, bu iki üçlünün neresinde yer alır ve bu sektörde hangi üçlü geçerli? Hemen belirtelim: Düzenleme/denetleme ve yaptırım.
Neden ve nasıl? Bu alanda kullanılan özgürlükler, özel mülkiyet ve girişim eksenine dayanır, insan-mal, insan-para, insan-çevre ilişkilerinde kullanılır. Kötüye kullanımı ise, çok yönlü ve kalıcı tahribata yol açar…
çALIŞMA öZGüRLüĞü HAKKI
Soma’da kömür ocaklarını işletenler, çalışma özgürlüğü; maden emekçileri, çalışma hakkı özneleri. Eşit olmayan iki taraf var ve emekçilerin, hak ihlali mağduru olma riski yüksek. Devletin işletme açısından başlıca yükümlülüğü, “düzenlemek, denetlemek ve yaptırım uygulamak”; emekçiler açısından ise, iş güvenliği ve sağlığı ortamına ilişkin “düzenleme ve denetleme” yapmak, her ikisinin yükümlülüğü.
YAŞAM HAKKI: çİFTE SORUMLULUK
çalışma özgürlüğü ve hakkı arasındaki olası çatışmaları uzlaşmaya dönüştürme gereğinin çok ötesine geçen değinilen yükümlülükler, “yaşam hakkı”nı koruma amacına yönelir.
çalışanların yaşamından doğrudan sorumlu olan işletmeciler. Devletin sorumluluğu ise, özelleştirme, ihale ve ruhsat verme aşamasında başlar; işletmeyi açma ve işletme faaliyetleri sırasında devam eder. Bu zincirleme sorumluluk, hukuki ifadesini “düzenleme, denetim ve yaptırım” üçlüsünde bulur. Yükümlülük halkalarında ise, yasama-yürütme ve yargı üçlüsü yer alır.
Burada görülen zaaflar, devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle yaşam hakkı ihlaline yol açar. Avrupa Mahkemesi, yaşam hakkı için olumlu yükümlülük kavramına sıkça vurgu yapmakta.
SOMA öNCESİ
ülkemizde maden arama ruhsatlarının sayısı, binlerle ifade edilmekte (2500-3000); tıpkı HES proje sayısında olduğu gibi.
Ruhsat verilen kişi ve kuruluşların kimliği, “kliantelist (Parti-seçmen)ilişki” çerçevesinde de araştırılmalı. Burada, hukukî öğelerle yetinilecek.
Aslında HES’ler ve maden aramaları, Türkiye ülkesini, -yer üstü ve altı olmak üzere- bozan ve yıkan müdahale ve tasarruflardır.
Bu konularda, yerel ve bağımsız birimlere ait yetkiler, merkezî ve siyasal karar mercilerine kaydırılırken, bir yandan da yargısal denetim en aza indirildi…
YA SOMA SONRASI
“Soma öncesi”, aslında “Soma katliamı” ile gün ışığına çıktı. Buna göre, “düzenleme-denetleme ve yaptırım” zincirinin bütün halkaları kırık. Bunda asıl sorumluluk, devletin ilgili organlarında.
Bu olgu, Soma Holding yöneticilerinin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmaz kuşkusuz. Fakat eğer, sistem ve uygulanış şekli sorgulanarak sorumluluk halkaları geniş tutulmaz ise, “vahşi kapitalizm”in kitlesel öldürücü gücü, emekçilerin kaderi gibi gösterilme pişkinliğine devam edilir.
Sorumluluğu, neo-liberalizme yükleme kolaycılığına da kaçmamak gerek. çünkü, iktisadi liberalizm, çağımızda şu iki kayıt (veya kıskaç) altında işlemekte:
– İktisadî liberalizm: “düzenleme/denetleme ve yaptırım” üçlüsü.
– Siyasal liberalizm: düşünce, toplanma-gösteri ve örgütlenme özgürlüğü yoluyla güçlü toplumsal muhalefet siperlerinin kurulması.
Bizdeki duruma gelince; iktisadî liberalizm, -sosyal Devlet, güçlü bir anayasal dayanağa sahip olduğu halde- “vahşi ve öldürücü” uygulamaya dönüşebiliyor: Gevşek düzenleme, denetim ve yaptırım zaafıyla kuralsızlık sonucu: kitlesel ölümler.
Ama öte yandan, “siyasal liberalizm” alanında, mevcut özgürlük güvenceleri bile bir anda rafa kaldırılabiliyor; hak ve özgürlükleri kullandırtmamak için, kamu makamları meydanlara polis ve TOMA’ları doldurabiliyor.
Bu ayrışma, Holding patronu ile kamu görevlisini (emniyet müdürü, vali bakan), insan yaşamını “sıfır”lamada buluşturuyor: Meydanlarda (yerüstünde) özgürlükleri kullandırtmamak için öldürmeyi göze alan Devlet, maden ocaklarında (yeraltında), daha çok para kazanma uğruna emekçileri ölüme götüren patrona göz yumabiliyor.
Bu nedenle, Türkiye’nin siyasal-anayasal ve hukuki sistem ve uygulamasını bir bütün olarak kavramak ve sorgulamak gerekiyor. Bu sistemde iki kutsal var: para ve iktidar. Din ve milli irade, bu ikilinin hizmetinde kullanılan meşrulaştırma araçları. Demokrasi, hukuk ve insan yaşamı ise, en geride kalan kavram ve değerler…
Bunları sorgulayabildiğimiz ölçüde, Soma katliamı acısını paylaşmayı hak ederiz. Gerisi, timsahın gözyaşları…
22. 05. 2014 – BİRGÜN