SERKAN ÖNGEL: TAŞERON OYUNU KAÇ PERDE’ (14. 05. 2014)

197

Küresel rekabet kavramı sihirli bir kavram. Adeta emeğin kazanılmış haklarına saldırının mızrak ucu. “Taşeron çalışma köleliktir, insanlık suçudur. Kökten kaldırılmalıdır” dersen, “ya olur mu öyle şey, taşeron lazım” diyenimiz bol. “Küresel rekabet” dedin mi, insanların bir kısmı “eyvallah abi, eğer öyleyse boynumuz kıldan ince” deyip bu süreci olağan karşılayabiliyor. “Baksana hocam bu işler küresel, sen de otur sus, hakkına razı ol” diyenlerin sayısı çok.
Son dönemlerde bu tip sözleri sıklıkla duyar olduk. Ancak daha da sıkça duyacağımız bir döneme giriyoruz. çünkü yeni bir hazırlık var. Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı bir süredir hummalı bir çalışma içerisinde. Sanmayın ki bu çalışma işçilerin yaşam koşullarını iyileştimek, sendikal haklarını geliştirmek, sosyal güvenlik hakkını yaygınlaştırmak için yapılıyor.
Mevzu büyük. Kurdukları taşeron sistemi işlemiyor. Kendi koydukları yasalar kendilerine ayak bağı. Yargı kararları özellikle kamuda işçilerin haklarının nasıl bilfiil bakanlıklar eliyle gasp edildiğinin belgesi. çünkü taşeron sistemi yasalardan kaçmanın bir yolu haline getirilmiş durumda. Yani iş yasalarının kör noktası bu çalışma biçimi. İşçi hukuk yoluna başvurunca yasalarla da tanışıyor, yasa tanımazlıkla da. çünkü ortada kural falan yok. Karadüzen bir sistem sürüp gidiyor. Sendikalar ise bu sistemin doğal olarak en istenmeyenleri.
Uygulama ilginç. Alt işveren ara ki bulasın tadında ortada yok. İşyerinde değil, işyeri ilişkisi yok çünkü. İşçi adına çalıştığı sözde işvereni bilmez, görmez.
BAŞROL OYUNCULARI TANIDIK
Aslında yaşananlar tam bir piyes. Piyeste bir esas işveren vardır, bir de sözde işveren. Sözde işveren ihale alır işçileri ile gelir gibi yapar ve kaybolur. İşçiler zaten daha önce de ordadır. İhale biter, işveren gerçekte yoktur ama gider, işçi bu sefer başka bir işverende gözükür. Yani her şey bir temsilden ibarettir.
Bu oyunun ismi emeğin sistematik sömürüsünü artırma oyunudur. Başrolde AKP hükümeti ve işverenler vardır. Perde aralanır. Oyun başlar. Oyun biter, yeni bir oyun başlar. Sistem “–miş gibi yapmak” üzerine işlemektedir. İhaleye giren kişi işverenmiş gibi yapar, işçi bu kişinin işçisiymiş gibi görünür, yasalar ise varmış gibi.
İşçi çalıştığı süreyi bilmez, hafta sonu bilmez, yıllık ücretli izin hakkı bilmez, sendika bilmez. Oysa bu haklarının hepsi zaten vardır bilmez. Şirket değişir, giriş çıkış yapılır, kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin hakkı gasp edilir. Dava açarsa bu hakları alır. Ama çoğu zaman o yola da başvurmaz.
Küresel rekabet için emek maliyetlerinin azaltılması isteği, işçinin üzerinde taşeron sistemi olarak salınıyor. Büyük bir tehlike yaklaşıyor.
Sonuçta Türkiye’de pek fazla kökten eleştiri geleneği yok. Ancak kendilerine dayatılan kökten dönüşümlere razı gösteren çok. Yani işin öznesi olmaya gelince “sus pus” olup, nesnesi olunca taraftar kesiliyor insanlar. Hem de işin detayını bilmeden. Kendilerine söylenen zorunluluk masallarına biat ederek.
Resmi olmayan taslağa göre yeni sistem ile yasada hile yapıp işçinin hakkını gasp etmek kolaylaşıyor. Taşeron işlere yönelik kısıtlar kaldırılıyor. Yani taşeron çalışma yaygınlaştırılıyor. Zaten var olan ve yok sayılan haklar ise sözde “garanti” altına alınıyor.
AKP hükümeti döneminde kamu tam bir taşeron işçi cehennemine döndü. Kadrolu işler azaldı. Kimi kurumlarda kadrolu işçi ve kamu emekçisi bulunamaz hale geldi. Belediyeler, KİT’ler, üniversiteler, kamu kurumları, işçileri bu taşeron piyesinin parçası haline getirip daha fazla sömürmek istiyor.
Hastanelerden enerji santrallerine, postanelerden üniversitelere kadar çok yaygın bir alanda sendikaların taşeron çalışmaya karşı mücadelesi yükseliyor. Bu mücadele sokaklarla buluşursa, kıdem tazminatının fona devir masalıyla gaspına karşı direnişçi nasıl başarılı olduysa, müjde masalına karşı da direnişçi kazanacaktır.
14. 05. 2014 – BİRGÜN