BÜLENT FALAKAOĞLU: YOLSUZLUĞUN DELİLİ Mİ YOKSA HUKUKU MU YOK’ (05. 05. 2014)

244

Türkiye’nin en büyük ve en önemli yolsuzluk ve rüşvet operasyonu 17 Aralık giderek bir fiyaskoya mı dönüşüyor?
Yolsuzluğun ve rüşvetin üzeri örtülüyor mu?
Dahası aklanıyor mu?
Benzeri sorular artık daha güçlü bir şekilde dillendiriliyor. Dillendiriliyor çünkü… Bir savcı soruşturmanın en önemli ayağından biri olan TOKİ dosyasını kapattı.
Aslında savcı bugüne kadarki gelişmelere tuz biber ekti.
Savcının kararına kadar… Operasyonu yapan polisler ve amirlerinin görev yerleri değiştirildi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten savcılara dosyadan el çektirildi.
Yargıçlar görevden alındı. Tüm tutuklu sanıklar tahliye edilerek davada tek bir tutuklu sanık bırakılmadı.
Hatta İranlı Reza Zarrab’ın serbest bırakılmasının ardından, ülke bayrağı önünde, ‘Cari açığınızı ben düşürdüm’ diye hava atmasına olanak sağlanan… Sanıkların kahraman ilan edilmelerine varacak işlere bile tanık olduk.

SAVCI İYİ DEMİŞ DE…TOKİ dosyasını kapatan savcı demiş ki; “Teknik takip, somut deliller varsa olabilir. Haberleşme hürriyeti kutsaldır”.
Eyvallah! Ama yıllardır bu ilkeyi savunanlara, iktidar partisinin bireyleri söz konusu oluncaya dek, bir kez dahi kulak vermediğinizi hatırlatmadan da geçmeyelim.
“İsimsiz ihbar mektupları ve varsayımlar üzerinden soruşturma yürütülemez” demiş savcı.
Kesinlikle doğru! Fakat gizli tanık uydurmalarıyla birileri onlarca yıl ceza alırken kılınızı kıpırdatmadığınızı da anmamak olmaz!
Sayın savcı katılmamamızın mümkün olmadığı şu gerekçeyi de sunmuş: “örgüt iddiası ortaya atılarak delil toplamaya çalışılıyor, hukukta bu olmaz. “
Sadece meslektaşlarımızın davasını bile aklınıza getirmeniz yeterli. Ahmet Şık, Nedim Şener, Hüseyin Deniz ve daha pek çok meslektaşımızı… örgütlü suç işledikleri gerekçesiyle nasıl da içeri atmıştınız.
Sonrasında haklarında delil bile oluşturulamadığınıza… Yaptıkları haberleri önlerine suç diye koyduğunuza nasıl da hep birlikte tanık olmuştuk.
“Şüphelilerin ilişkileri eleştirilebilir ancak şuç için yeterli delil yok” diyerek de noktayı koymuş sayın savcı.
Derdimiz, ‘hukuk cinayeti işlensin’ değil ki! Ortada delil yokken, ‘ceza alsınlar’ diye haykıralım.
Biliriz ki, hep egemenlerden hep muktedirlerden yanadır hukuk. Ama yine biliriz ki demokrasi mücadelesinin kazanımları olan ilklerini ne kadar hiçe sayarsa hepimiz için tehdit o kadar büyür.
Ama burada söz konusu olan ilke mi?

YOLSUZLUK DELİLİ YOK MU YOKSA çOK MU?Hem kim demiş ‘yeterli delil yok’ diye?
Karşımızda deliller deryası var.
Hesapları denetlenemeyen, AKP iktidarında Başbakanlığa bağlanan, yetkileri genişletilen TOKİ’nin… AKP iktidarının en tartışmalı, denetimden en uzak kurumu olduğunu dünya alem bilmiyor muydu?
TOKİ’nin, bugüne kadarki icraatları ile sadece bir inşaat örgütlenmesi olmadığı. . . Yandaş sermayedar üretme, palazlandırma projesi olduğu defalarca açığa çıkmamış mıydı? Milyarlarca lira değerindeki kamu arsalarına, kamu mülklerine el koyup… Bunları müteahhitlere verirken, kent rantlarını dağıtırken Yüce Divanlık işler çevirdiğini 17 Aralık’tan önce de zaten yazıp çizmiyor muyduk?
Sadece TOKİ mi?
İnşaat ve imar rantları… Altın ve kara para… Kamu ihaleleri ve özelleştirmeler… Medya operasyonları üzerinden yükselen rüşvet ve yolsuzluk düzenini yargılanması belge, bilgi mi istiyor?
Yoksa tüm bunların üzerine gidebilecek bağımsız bir hukuk sistemi mi?

KEDİDİR O KEDİ!AKP’li bakanlar; Muammer Güler, Zafer çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkındaki yolsuzluk fezlekesine ilişkin görüşmeler bugün başlıyor.
Ne var ki görüşmelerin seçimden önce başlamasını engelleyen iktidar partisi şimdi görüşmelerin açık ve şeffaf olmasının önüne geçiyor. Fezlekelerin, Meclis TV’nin yayın yapmadığı 5 Mayıs’ta yani bugün ele alınması söz konusu tutumun göstergelerinden sadece bir tanesi.
AKP, bir yandan Meclis’te işi, ‘kedidir kedi’ deyip geçiştirmenin peşinde… Diğer yandan da Deniz Feneri davasının akıbetine uğratmak niyetinde… Yolsuzluk yapanların değil olayı soruşturanların yargılanmasını sağlamak gibi!
Tabii bu davada Deniz Feneri’ne göre, hükümetin, cemaatle hesaplaşmak gibi bir niyet farkı var. Yargılamaların yayılması (Savcı, polis, bürokrat…) kuvvetle muhtemel!
Operasyona kendimizi siper edecek değiliz. Söz konusu hesaplaşmada tüm erkleri kendinde toplamaya çalışan otoriterlik heveslisi Başbakanı alkışlayacak da…

BUNLAR OLMADI MI YA DA NASIL SIFIRLANACAK?Reza Zarrab, altın kaçakçılığına yardımcı olan Zafer çağlayan’a 700 bin TL değerinde saat hediye etmedi mi? Egemen Bağış’a çok daha fazlasını nakit olarak vermedi mi?
Bakan Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in evinde 7 adet elektronik şifreli kasa ve deste deste paralar çıkmadı mı?
Halk Bankası müdürünün evinden milyon dolarlar ayakkabı kutularının içinden çıkmadı mı?
TMSF’nin elindeki Sabah gazetesi ve atv için para havuzu oluşturulmadı mı? Havuza para aktaranlar ihale kıyaklarıyla ödüllendirilmedi mi?
Başbakanın evinde tahayyül edemeyeceğimiz büyüklükteki para sıfırlanmadı mı?
Ses kayıtlarında evde bulunan paraların bir miktarının sıfırlanması için villa alınması söylenen konutlarda, başbakanın avukatlarının o konuşmadan sonra satın almalar gerçekleştirdiği anlaşılmadı mı?
Başkanlığını, Başbakanın oğlu Bilal Erdoğan’ın gerçekleştirdiği Türgev’e bağışların yağdığı… Bu Vakfın, Okmeydanı Okçular Tekkesi örneğindeki gibi kayrıldığı falan da yalan mı?
Yoksa bunlar sandık sonuçlarının unutturduğu soruların bir kısmı mıydı?
İş devlete kalırsa unutulur gider elbet! Unutulmaması halkın elinde…
05. 05. 2014 – EVRENSEL