CAN DÜNDAR: 1 MAYIS’TA TAKSİM’DE! (29. 4. 2014)

215

“Yasak”
tabelası, her iktidarın vazgeçilmezidir.
Ne kadar çok yere bu tabelayı dikerse, toplumun
gemlerini o kadar çeker, o kadar kolay hükmeder.
Evde uslu çocuk ister; okulda düzenli öğrenci,
camide katıksız mümin, kışlada itaatkâr asker,
büroda, fabrikada
“Vur başına al ekmeğini”
memur,
işçi. . .
“Yapma”
dedin mi,
“Niye”si sorulmasın ister
iktidar. . .
“Yasak”
dedin mi, sorgulanmasın, uygulansın.
“Vardır amirlerimin bir bildiği”
densin,
kurcalanmasın.
çünkü böylelerini yönetmesi kolaydır.
Bir havuçla bir sopa yeter.

***

Zor olan, asileri yönetmektir.
çünkü onlar itaati değil, itirazı bilir.
Kendisine uzatılan havucun peşinden girmez
ağıla hemen;
her emri dinlemez,”yasak”
tabelasını sevmez.
“Neden”
diye sorar,
“Ne hakla”
diye kızar, arar
hakkını hukukunu; sopalamaya kalktın mı azar.
Böyleleri için
“Girilmez”
tabelası, tahrik edici bir
“Gir”
çağrısından ibarettir.

Yasak”sa zaten delinmek içindir.

***

1 Mayıs’a Taksim yasağı, sadece bir inat
meselesi değil elbette; ama bu anlattığıma ilişkin
bir boyutu da var.
Kimi büyük işçi sendikalarının
“Taksim yasak
hemşerim”
talimatını duyunca kuyruğu kıstırıp
“Haşmetmeap nereyi uygun görürlerse orada
kutlayalım”
diye hazırola geçmesi, bunun işareti. . .
DİSK’in, KESK’in, muhalif partilerin, gençlik ve
öğrenci örgütlerinin
“Taksim”
diye diretmesi de
öyle. . .
Havuç yeme peşindeki uysallarla
“Yemişim
havucunu”
tavrındaki asilerin tarihsel ayrışması bu
bir yerde. . .

***

Daha önce sıkıyönetim baskılarına rağmen
savunulmuş bir hak var ortada. . .
Orada katledilmiş insanların anısı var.
Alan açıldığında barış içinde kutlama geleneği
var.
Ve şimdi de mantığı olmayan bir yasak var.
Hükümetin
“Bunlar gövde gösterisi yapar,
façamızı bozar”
korkusuyla koyduğu, dayanaksız,
hukuksuz bir yasak. . .

***

Hukuk devletinde bu tür kilitlenmeleri yargı
çözer.
Demokratik devletlerde uzlaşma kültürüyle
çözülür.
İnsan haklarının egemen olduğu yerlerde, kişi
hak ve hürriyetleri gözetilir.
Otoriter rejimlerde ise
“Şef”
ne derse o olur.
Türkiye, şimdi bu sonuncu şablona sokulmaya
çalışılıyor.
“Şef”
istediği belgeye”Gizlidir”
damgası
vurabilsin, istediği yayın organını
“Sansür”
koyup
susturabilsin, istediği meydanı
“Yasaktır”
tabelası
asıp kapatabilsin isteniyor.
Uslu çocuklar, katıksız müminler, itaatkâr
askerler, gözde memurlar,
“Canım şu uzaktaki
kum havuzunda oynayalım, ne olacak”
diye kenara
çekiliyor.
Bu tavizin, yarın yenilerini getireceği, yakında
hükümetin uygun görmediği hiçbir yerde, onun izin
vermediği hiçbir sözün söylenemeyeceği, giderek
toplumsal muhalefetin tamamen susturularak ağıla
tıkılacağı görülmüyor.

***

Başbakan’ın göremediği de şu:
Biz, kendisinden farklı olarak, itaate değil, itiraza
dayalı bir kültürde yetiştik.
Koşulsuz boyun eğmeyi değil, her koşulda
sorgulamayı öğrendik; çocuklarımıza da öyle
öğrettik.
İnsanlığın, sinerek değil, sorarak geliştiğine
inandık.
Her emrin, sözün, kitabın, yasağın, kararın
nedenini, niçinini sorguladık.
Belki o yüzden 3 kişi bir araya geldiğimizde bir
örgüt disiplinini beceremiyoruz, ama yine de hiç
değilse -çok şükür ki- bunca darbeye, yasağa,
baskıya, zorbalığa, bütün o meydanlara yığdığınız
TOMA’lara, göz çıkaran gaz bombalarına,kurşunlara rağmen yılmıyor, itiraz ediyor,
meydanlara çıkıyor, haykırıyor, hayal ettiğiniz gibi
bir uysallar ordusu olmuyoruz.
Zorlamayın, sizin kalıp bize dardır.
Okullar kadar, meydanlarda okuyarak
yetiştik biz. . .
Şimdi her yasağa meydan okumamız ondandır.

29. 04. 2014 – CUMHURİYET