30Mart yerel seçimleri demokrasi korkusuyla, sandık yolsuzluklarıyla tarihteki yerini aldı. 30 Mart, çöplerden çıkan, yanmış halde bulunan, torba torba saklanan oy pusulalarıyla hatırlanacak. Sayım merkezleri önünde oyuna sahip çıkmak isteyenlerin sabaha kadar süren nöbeti unutulmayacak.
Erdoğan’ın yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerini örtmede her defasında başvurduğu “milli irade”ye ne kadar saygı duyduğunu belli edercesine, resmi sonuç beklemeden yaptığı ve “sandıktan ben çıktım, her istediğimi yapabilirim” kodlarını içeren balkon konuşması da hafızalarda yer tutacak.
Erdoğan, Haziran’dan bu yana içinde bulunduğu ve 17 Aralık’ta iktidar koalisyonundaki çatışmanın tüy diktiği çöküş sürecinde dermanı sandıkta arıyordu. çünkü sandık, sokağın dışındaydı. Sokağa ilişkin bugüne kadar uyguladığı her taktik, yüksek boyuttaki şiddet ve yıldırma politikası sokağın sesini kesmeyi başaramamıştı. Sokak, halkın sözü ve eylemiydi; sadece itiraz eden değil aynı zamanda yeniden kurmayı hedef alan bir hareketti. Böylesi bir enerjinin ve iradenin henüz siyasal bir seçeneğinin olgunlaşmamış olmasının yarattığı boşluk, sandığı kendine kalkan yapanlar için kaçırılmaz bir fırsattır.
Nitekim 30 Mart’ta alınan sonuç bellidir, o da “devam”dır. Haziran’da ‘aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere’ kendi yollarını ve tercihlerini belirlemişlerdir. İkisi de ilerlemektedir, keza biri kurarak diğeri çökerek.
AKP ne yaparsa yapsın, o eski ‘parlak’ dönemine geri dönemeyecek, bu çok açık. Kendine karşı, o çok güvendiği sandığın bile hesabını soran, büyüyen toplumsal muhalefetin yanında hem ekonomik hem de siyasi dış desteğini büyük ölçüde yitirdiği yerden yoluna devam edecek. Artık dengelerin kendi aleyhine değiştiği bir süreçte aldığı darbelerin sayısı artacak.
Sürecin ekonomik panoraması ise, altı yıldır aşılamayan küresel krize ilişkin merkez kapitalist ülkelerin ürettiği çözüm politikalarıyla ortaya çıkıyor. Böylesi bir süreçte küresel sermayenin yönü gelişmiş merkez ülkelere doğru olacak ve AKP yaklaşık 11 yıldır gördüğü maddi desteği artık göremeyecek. Fed’in faiz artırımlarına alışık hale geleceğimiz bir döneme girerken, dış dünyaya karşı verdiği borçluluk oranıyla en kırılgan ekonomiye sahip ülke olarak Türkiye, siyasi iktidarın sahte refah algısını artık üretmeyeceği bir ülke haline gelecek.
Böylesi bir dönemde AKP’nin siyasi gücünü yeniden restore etme çabalarında dış desteğin de eskisi gibi olmayacağını görebiliyoruz. Keza, yerel seçimlerin AKP ve medyası eliyle zafer olarak sunulmasına dış dünyanın gösterdiği tepki önceki seçimlere kıyasla epey sönük kaldı. Hatta artık fayların kırıldığını, bugüne kadar “siyasal istikrarın güçlendiği” yönüyle seçimleri küresel sermayeye reklam eden ABD-AB ikilisinin bugünkü sonuçları “toplumsal istikrarsızlık” yönüyle değerlendirmesinden de izleyebiliyoruz.
•••
Seçimleri böylesi bir çöküşte ‘zafer’ olarak algılatma çabası elbette AKP’yi düştüğü yerden kaldırmaya yetmeyecektir. Ancak 30 Mart, Haziran’ın yüklediği sorumlulukların ve görevlerin yerine getirilmediği takdirde oluşacak tehlikeyi de gözler önüne sermesi bakımından önemli bir ivme noktası haline gelmiştir.
Orwell’in dediği gibi ‘yalan evrenselleştiği zaman hakikati söylemek devrimci bir eylemdir lakin yeterli değildir. Gezi’nin özgürlük mücadelesi, eşitlik mücadelesinin önünü açmadığı sürece; hırsızlığın, yağmanın ortaya dökülmesiyle oluşan tepkiler bu mücadelenin içine çekilmediği sürece ve tüm bu enerjinin siyasi bir seçeneği olmadığı sürece yeterli olmamaya da devam edecektir.
Bu yetersizliği yenmek, yani ülkenin kaderini belirleme noktasında söz sahibi haline gelmek, bugün Haziran’ın söz ve eylemini bu iddiayla güçlendirmek anlamına gelmektir. Böylesi bir gücü elde etmede, yani AKP’ye ve onun fikrine karşı elde edilebilecek her toplumsal ve siyasi başarı için, özgür, eşit seküler ve demokratik bir yaşamı savunan çoğunluğun bir araya geleceği birleşik muhalefet zeminlerinin kurulması bugünün en önemli ve ivedi görevi, bu iddiayı taşıyanların en hayati sorumluluğudur. Görev bellidir, umut ise şimdi her zamankinden daha büyük peşimizdedir.
03. 04. 2014 – BİRGÜN