YOLSUZLUĞUN, ZORBALIĞIN ÜZERİNİ SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞIYLA ÖRTEMEYECEKSİNİZ!

256

Dün Suriye’ye ait bir
savaş uçağı, sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle TSK tarafından düşürüldü. Bilindiği gibi Türkiye 2012’de tek taraflı belirlediği kuralları değiştirmiş, sınır ihlali
söz konusu olduğunda Suriye unsurlarının vurulacağını duyurmuştu.
Aradan geçen süre içinde sınırda yaşanan hareketliliğe karşı hiçbir müdahalede bulunmayan, bunun yanında dört yıldır Türkiye sınırını geçerek içeride birçok yurttaşımızın üzerine bombalar yağdıran ve dışarıda başta Rojava olmak üzere Suriye’nin çeşitli bölgelerinde sayısız katliamlara imza atan çetelere kucak açan AKP hükümetinin yaptığı bu hamle, yeri ve zamanlaması dikkate alındığında, altında yatan nedenlerini de açıkça gözler önüne sermektedir.
Hatay’ın Yayladağı İlçesi’ndeki gümrük kapısının karşısında bulunan ve iç çatışmaların başlamasından bu yana Esad’a bağlı güçlerin kontrolünde bulunan Suriye’nin Lazkiye kentine açılan Keseb Sınır Kapısının aynı sabah öSO tarafından ele geçirilmesi, yaşananların müdahaleden çok “çetelerin güvenliğini sağlayıcı” bir destek mi olduğu sorusunu akıllara getirmektedir.
Ayrıca 2 yıldır hayata geçirilmeyen kuralların, tam da seçimler öncesinde bir anda akıllara gelmesi, iktidarın kendine dönük adımlarından birini daha karşımıza çıkarmaktadır.
Savaş uçağının düşürülmesini miting alanlarına taşıyan ve ‘taşıma’ kitlesi tarafından kendini bu hususta alkışlattıran Başbakan’ın,
‘sınırımızı ihlal ederseniz, tokadımız ağır olur’ tarzındaki provokatif ifadeleriyle parlatılan bu adım, AKP’nin uzunca bir süredir hem içeride hem de dışarıda yaşadığı büyük yenilgiyi savaş çığırtkanlığı üzerinden restore etme çabalarını yansıtmaktadır.
Emperyalist müdahalenin taşeronu olarak yaklaşık üç yıldır Suriye’de devam eden iç savaşta etkin rol alan AKP hükümeti, yeni-Osmanlıcılık hayallerinin suya düşmesiyle birlikte yaşadığı büyük yenilgiyi, uzunca bir süredir savaş yanlısı söylem ve politikalarla aşmaya çalışıyordu. Şimdi daha provokatif bir savaş diliyle hızlı çöküşünün önüne geçmeye çalışıyor. ülkede yandaş medyanın yaşananları bir “kahramanlık destanı” olarak kamuoyuna sunması ise, içeride bu savaşçı hamlenin AKP’nin yerel seçimler öncesi hızla çözülen gücünü geri kazanmaya dönük stratejisinin bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır.
Haziran’da yaşanan Gezi direnişiyle birlikte hegemonyası paramparça olmuş, 17 Aralık yolsuzluk operasyonları süreciyle meşruiyetini kaybetmiş, bu parçalanmayla birlikte ülkeyi yönetemez hale gelmiş, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünde ve kendine karşı yükselen toplumsal muhalefetin önünü kesmede, ne kadar zorbalaşırsa zorbalaşsın, başarısız olmuş
AKP,
bu yenilgilerinin üstesinden “savaş destanları” ile gelemeyecektir.

11 yıldır emekçi halkın birikimlerini, çocuklarının geleceğini çalanlar, şimdi bu topraklardaki, bu coğrafyadaki bütün halkların binlerce yıllık kardeşliğine saldırarak yeni ‘destanlar’ yazmaya kalkışmaktadır.

İçeride de polis gücünün yazdığı bu tür ‘destanların’ kendisine getireceği tek sonuç, daha hızlı bir çöküş olacaktır.
Başta Başbakan olmak üzere, seçimlere yaklaşırken halkın karşısında kaybettikleri gücü içeride ve dışarıda provokasyonlar üzerinden geri kazanmanın peşine düşen hükümet artık şunu iyi anlamalıdır;
hırsızlıkların, savaşın, katliamların, baskı ve sömürünün süresi dolmuştur.
Artık destan, eşitliğin, özgürlüğün ve barışın kalemiyle halk tarafından yazılmaktadır. Ne yaparsa yapsın mutlak sonunun önüne geçemeyecektir.