ASLI AYDIN: ORGANİZE İŞLER (27. 02. 2014)

209

Söylemiştik… bunlar sadece koca bir buzdağının görünen kısımları. Pandoranın kutusu açılalı çok oldu. Ülkeyi, ekonomisinden sosyal ve kültürel alanına kadar rant tepesine dönüştürenler, şimdi bu tepenin üzerine kim oturacak savaşı verirlerken, ellerindeki ağır kozları bir bir ortalığa döküp duruyorlar. Hep dediğimiz gibi, ortaya saçılanlar bugüne kadar temiz sanılan unsurların pisliği değil; bu düzenin tepeden tırnağa çamur/bataklık içinde yüzdüğünü zaten biliyorduk.
Şimdi bilmemiz gereken önemli bir mesele daha var, o da ülkeyi kimin yöneteceği.
Şunu biliyoruz; Haziran’dan itibaren toplumun geniş bir kesimi bugün ‘iş’ başındaki hükümeti istemiyor. Yine bugün aynı kesim, kapalı bir cezaevine dönüşmüş bir ülkede, tüm özgürlük ve demokrasi alanı daraltılmış, denetim ve gözetimin ruh hastalığı evlerin içine kadar sızmış bir ülkede de yaşamak istemiyor. Büyüklü küçüklü tepelerden en tepedekine kadar, kutularını sağa doğru sıfırlayanların artık ceplerindekini soldan sıfırlamasını istemiyor. Değişim istiyor. Salt ipliği pazara çıkmış birkaç isimin değil, şu yaşadığı hayatın değişmesini istiyor.
Hükümetin en tepesindeki, kendisini ülkenin padişahı zannederek sülalesiyle birlikte yoğurdun kaymağını da, yoğurdun kendisini de götürüyor. Topladıklarını sığdıramıyor, kalanlar ortalığa saçılıyor. Dün bu ülkenin öğretmenleri, güvencesiz ve kuralsız çalışmayı, eğitim sistemindeki gericileşmeyi ve okullarının birer ticarethaneye dönüşmesini protesto etmek için greve çıktı. Siyasi iktidarın, en temel strateji alanlarından bir olan eğitim alanının yukarıdan vurulan darbelerle gelecek nesiller için yaratacağı tehdide karşı, eğitim emekçileri üretimden gelen güçleriyle bu tehdidi püskürtmek için direniyorlar. Onlar direnirken, ülkenin Başbakanı iki üniversite bütçesine denk gelen “sığdıramadığı” paranın izlerini yok etmekle meşgul.
1500 işçinin çalıştığı Greif fabrikasında işçiler 17 gündür direniyorlar. Güvenceli çalışma başta olmak üzere insan onuruna yakışır şartlara sahip olabilmek için direniyorlar. Taleplerinin arasında ikramiye ve yeterli ücret artış haklarının sağlanması var. Bu taleplerin parasal karşılığının onda biri etmediği milyon avrolar için bugün RTE sığdıracak/saklayacak yer bulamıyor.
Bugün sokak sokak kentler el değiştiriyor. Bu dönüşümün yaşandığı yerlerden biri de İzmir Narlıdere. Gazetemizin İzmir muhabirlerinden Gülsen Candemir’in hazırladığı bir haberde Narlıdere mahalle sakinlerinin “yerinde ve kayıpsız” yani “halk için yaşanılabilir bir kent” talepleri yer alıyor. Bu taleplerin yanında, mahallelinin evini yaklaşık 300 bin liraya satabilmek için ev sahiplerine 40 bin lira teklif eden müteahhit çeteler de haberde yer alıyor. 30 milyon avro kaç ev eder? Veya daha yerinde bir soruyla 30 milyon avro toplamak için daha kaç müteahhit çetenin kentleri talan etmesi gerekiyor?
Babadan oğula, kızdan amcaya “bu” zenginleşme öyle bir anda olmuyor. Tek başına da olmuyor. Bir bakan maaşının 17 asgari ücrete denk düştüğü, ‘dünya milyarderleri listesinde’ en ön yerleri kapan sanayisiz ve kalkınmacı olmayan bir sistemin patronları kolay serpilmiyor. Kolektif, bir arada bir çabayı gerektiren “işler” bunlar.
örneğin, yapılan bir araştırmada gelir vergisi yüzdeleri inceleniyor ve sonuç olarak Türkiye’de yılda 400 bin dolar kazanan birinin brüt kazancının yüzde 65’ini eve götürebildiği ortaya çıkıyor. Aynı ülkede açlık sınırı altındaki asgari ücretli, en zengin kesimin üç katı vergi ödüyor.
Sözün kısası organize işler bunlar. Bu düzenin her ağı, bu ilişkilerle kuruldu. Elbette en tepedekine daha büyük pay düştü.
***
İşte şimdi öyle zamanlardan geçiyoruz ki… bir taraftan düzenin tüm kaleleri yıkılırken, yenisinin kurulabileceğine dair imkanlarının çoğaldığı günler bugünler.
Dün ODTü’de olduğu gibi, kovalamayla gelen coşkunun havai fişek gibi yeryüzünü renklere boyadığı yeni zamanlardayız şimdi.
Elbette yol uzun. . . İrili ufaklı basamaklardan geçeceğiz. İlk çıkacağımız basamak yerel seçimler olacak. Burada, sadece mahallemizi, kentlerimizi kimin yöneteceğine karar vermeyeceğiz, nasıl yönetileceklerine de karar vereceğiz.
Ve yine burada rant çevrelerinin daha fazla kazanma hırsının değil, mahallelinin tercih ve ihtiyaçlarının belirleyici olduğu; karar verme süreçlerinde söz, yetki ve kararın yine mahalle halkının kendisinde olduğu bir yönetim biçimini inşa etmek ve tüm bu ilişkileri orta yerinden alaşağı etmek ellerimizde. Geçmişte yaptık, şimdi de yapabiliriz.
27. 02. 2014 – BİRGÜN