SERKAN ÖNGEL: KEMER SIKMA POLİTİKALARI, YOLSUZLUKLAR VE ALTERNATİF (26. 02. 2014)

217

Sokak hareketlerinin, direnişlerin yaygınlaştığı ve şiddetini giderek arttırdığı özel bir tarihsel dönemden geçiyoruz. Yerleşik kurumlara ve sisteme olan güven giderek azalıyor. Toplumsal onayın üretim alanı olan kültür endüstrisi, bilginin hızla paylaşıldığı ve yayıldığı sosyal medya ile eski işlevini yeterince yerine getiremiyor.
Bu süreci büyük oranda parlamenter sistemin krizi eşlik ediyor. Sandıktan çıkanlar inandırıcılıklarını yitirdikçe sokaklar kalabalıklaşıyor.
İsyan kıta kıta dolaşıyor. Dünya Arap baharı ile çalkalanırken sessizliği ile dikkat çeken Türkiye Haziran direnişi ile bir anda isyanın kalbi haline gelebilmişti.
İsyanların arkasında giderek artan bir huzursuzluk ve öfke var.
1970’lerden bu yana tek elden üretilmiş bir ekonomik reçete herkese dayatılıyor. Krizlere bakılırsa bu reçete pek de etkili değil. Sermaye birikim sürecinin sürdürülebilmesi adına daha fazla sömürü şiarı ile atılan adımlar, işsizliğin artışına yol açarken, istihdam ve gelir güvencesi getirmeyen, esnek bir çalışma yaşamını bize dayatıyor. Kollektif haklarımız ise yok edilme riski ile karşı karşıya.
Kemer sıkma politikaları bu sürecin popüler kavramı. Bu politikaların temel unsurlarını, özelleştirmeler, emeklilik yaşının yükseltilmesi, kamu personel alımlarının sınırlandırılması, reel ücretlerde gerileme, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi, ağır vergiler, esnek, güvencesiz, eğreti istihdam biçimlerinin çalışma hayatının temel unsurlarına getirilmesi gayreti oluşturuyor.
Nitekim 2014 yılı Bütçe sunuş konuşmasında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kemer sıkma politikalarından bahsederken “özellikle kamu maliyesi ağır bir borç yükü altında ezilmekteydi. Bu durum özel kesimin önünde önemli bir engel oluşturmaktaydı” diyerek, bu politikaların temel amacının özel sektörü rahatlatmak olduğunu itiraf etmekteydi. AKP döneminde faize ayrılan pay azalırken, vergiler artmış, sağlık hizmetleri ticarileştirilmiş, kamuda kadrolu işler azalmış, özelleştirmelerle, ihalelerle, torba yasalarla toplumsal kaynaklar yağmalanmış, emeklilik yaşı yükseltilmiş, kaynaklar özel sektör için seferber edilmiş, yetmemiş işsizler için yararlanma imkânlarının son derece sınırlı olduğu işsizlik fonu da bu amaçla kullanılmıştır.
TüRKİYE’YE öZGü DEĞİL
Bütün bu saydıklarımız sadece Türkiye’ye özgü değil. Kriz koşullarındaki Avrupa’nın da temel gündemini bu saydıklarımız oluşturuyor.
Kurtlar puslu havayı sever. Yolsuzluğun, ortak haklarımızın, kullanım alanlarımızın, su havzalarının, kentlerin, ormanların, kıyıların yağmalandığı, insanların emeğini satma özgürlüğünün (zorunluluğunun) bile ihale konusu yapıldığı bir dönemde yaygınlaşması tesadüf değil.
OECD verilerine göre OECD ülkelerinde 1980 yılından bu yana seçimlere katılan her yüz kişiden on biri artık sandığa gitmiyor. Seçmenlerin % 30’u yani yaklaşık her üç kişiden biri oy kullanmıyor. Aynı kemer sıkma politikalarını uygulamaya aday farklı etiketlere sahip siyasal yapılar arasında tercih yapma zorunluluğunu kabul etmiyorlar. Alternatif arayışları ise giderek artıyor.
İtalya’da Beş Yıldız Hareketi, İsveç’te Korsan Parti geleneksel siyaset algısının dışına çıkan yapılar, güçlü ve alternatif bir siyasal projeye sahip olmadıkları halde, aldıkları ciddi oy oranları ile tepkinin akacak mecra aradığını ortaya koyuyor.
Bu süreçte bir başka önemli deneyim ise Yunanistan’da yaşanıyor. Kemer sıkma politikalarını reddeden Radikal Sol İttifak SYRIZA yeni dönemde iktidarın en güçlü adayı.
Gelecek dönemde kemer sıkma politikalarında ısrar çatışma dinamiklerini güçlendirmeye devam ederken toplumsal arayışları da tetikleyecektir. Daha fazla katılım ve daha fazla taban demokrasisi talebi, piyasa dinamiklerine karşı toplumsal ihtiyaçlar temelinde bir ekonomi talebinin de itici gücü olabilir. Bunun yolu ise milli gelirden aldıkları pay dünya genelinde giderek azalan emekçilerin üretimden gelen güçlerini bir iktidar perspektifini önüne koyarak sokak hareketi ile buluşturmasından geçmektedir. Aksi takdirde daha otoriter ve faşizan bir yapının şekillenişi şaşırtıcı olmayacaktır.
26. 02. 2014 – BİRGÜN